Türkiye’ye yeni bir anayasa kazandırılması konusunda yapılan en iyi çalışma diye kabul edilen ve Türkiye Barolar Birliği’nin  2007 yılında aralarında değerli sınıf arkadaşım Prof. Dr. Rona Aybay’ın da bulunduğu  ülkenin tanınmış hukukçularına hazırlattığı anayasa tasarısının  96. maddesinde dokunulmazlıkların kaldırılması konusu,

“Seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ye yargılanamaz.

Ancak, milletvekili seçilmeye engel bir suç ve taksirli suçlar dışında toplam bir yıl veya daha fazla hapis cezası gerektiren bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili hakkında soruşturma ye kovuşturma yapılabilir, dava açılabilir, yargılama yapılabilir. Seçimden önce başlanmış soruşturma, kovuşturma ve yargılama işlemleri devam ettirilebilir. Bu dunumda dahi Meclis’in kararı olmadıkça milletvekili gözaltına alınamaz, tutulamaz, tutuklanamaz “ şeklinde tanzim edilmiştir.

Bence “ Bu durumda dahi  Meclis’in kararı olmadıkça milletvekili  gözaltına alınamaz, tutulamaz, tutuklanamaz “  ibarelerinin, yasama organının, yargısal bir karar verdiği gibi bir algı oluşturması ihtimali dikkate alınarak, bu cümlenin,  “ Bu durumda dahi Meclis’in  dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda kararı olmadıkça, milletvekili gözaltına alınamaz, tutulamaz, tutuklanamaz..” şeklinde tanzim edilmesi gerekir.

 Bu tespitimi ” Prof. Dr. Rona Aybay da ”Yerinde bir uyarı” diye desteklemiştir.

Son aylarda, terör örgütünün kent merkezlerinde, çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç, Kürt Türk demeden kitlesel katliam yapması, bunları destekleyen, bunlarla beraber olan, Meclis’teki yerlerini bunlara borçlu olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunu, Türk siyasetinin gündemine taşıdı. Terör örgütünün bizi sürüklemeye çalıştığı tuzaklara düşmeden, tahriklere ve faşist uygulamalara mecbur etme gayretlerine alet olmadan “İnadına tam demokrasi“ demeliyiz.

Muhalefet, bu vesileyle iktidar milletvekilleri ile ilgili dosyaları da, gündeme getirebilmek için, milletvekillerinin sadece kürsü dokunulmazlığına sahip olmalarını istiyor.

Haklıdır da..

Halkın lâik cumhuriyete ve demokrasimize sahip çıkması için, milletvekillerinin şaibelerden uzak olması lâzımdır.

Ama şu da bir gerçektir ki, dokunulmazlıkların bu kadar geniş ve suiistimale müsait olarak yorumlanması; kamuoyunu rahatsız ettiği gibi, haklarındaki isnatlardan bir an evvel kurtulup aklanmak isteyen onurlu milletvekillerini de rahatsız ediyor.

Demokrasimizi rahatsız eden bu konunun en iyi hâl şekli, dokunulmazlıkların daraltılması değil; ruhunu bozmadan, eksikliklerinin tamamlanması ve yeniden yorumlanması gerekir.

Şöyle ki:

A- MİLLETVEKİLLİĞİ DOKUNULMAZLIĞINDAN FERAGAT EDEBİLMELİ

Bugünkü sistem, aklanmak isteyenin yargı önüne gitmesini kendi talebine değil; diğer milletvekillerinin iradesine bağlamıştır.

Yanlış buradadır.

Milletvekili, “Ben aklanmak istiyorum” diye ne kadar bağırırsa bağırsın, Meclis, o iddialarla ilgili dosyayı dönem sonuna bırakırsa, o milletvekili yargılanamaz ve hakkındaki şaibeden kurtulamaz.

Bu benim inancıma göre bu tatbikat, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 10. maddesine aykırıdır.  “ Haklarının ve yükümlülüklerinin ya da kendisine yöneltilen herhangi bir suçlamanın saptanmasında; davasının tam bir eşitlikle, bağımsız ve tarafsız bir mahkemece adil (düzgün) bir biçimde ve açık olarak görülmesi, herkesin hakkıdır.”(Bakınız. Prof.Dr.Rona Aybay’ın ‘ İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Türkiye(1945-1948 ) ’ adlı eserindeki ‘ İHEB Rona Aybay çevirisi’ )

Çare:

Hakkında tahkikat açılmış bir milletvekili Meclis Başkanlığı’na  bir dilekçe verip, “ Ben, bu dava için dokunulmazlıktan feragat ediyorum” derse, Meclis Başkanlığı’nın, meclis genel kurulunun onayı aranmaksızın,  ilgili adli mercilere, “Milletvekilimiz bu dava için dokunulmazlığından feragat etmiştir” mealinde bir bildirisiyle o milletvekiline mahkemece aklanmak yolu açılmalıdır.

 

”Bunu isteyecek milletvekili var mı?” demeyiniz..

Ben böyle bir şerefli adamın hikâyesini biliyorum:

İşte o adamın hikayesini  ve gerisini de yarın bu sütunlarda devam edelim...