İhmallerin en görünmeyeni olsa da bıraktığı izler uzun yıllar devam eder… Fiziksel şiddet gibi yaraları açıkta değil içte kalır.
Duygusal olarak ihmal edilen çocuğun güvenci olmaz kimselere. Kimi zaman hırçın olur bu çocuklar; vurur kırar etrafa öfkelerini saçarlar.
Kimi Zaman sessiz… Kimi zaman da içine içine ağlar gibi durgun dalgın olurlar.
Uzun uzun bakarlar, çok uzaklara dalar gözleri. Duygusal ihmalin belirli bir tarifi yoktur aslında...
Başlı başına çocuğun duygularına zarar vermektir.
Onu fiziksel olarak hırpalamaktan öteye geçmektir. İlk olanı; sevmemek, hak ettiği sevgiden yoksun bırakmaktır.
Gerekçeli sevmekte aslında bir duygusal istismardır.
En temel ihtiyacı olan sevgiyi rüşvetle vermek demektir.
“Şunu yapmazsan seni sevmem!”
Bu onu yaralarken hayata karşı da güvensiz olmasını sağlar. Aşağılamak!..
Yabancının yanında olsa da, olmasa da onun onurunu kırmak.
Çocuk diye göz ardı edilmemeli, esas onların yeni inşa edilen onurlarının temeli sağlam olmalı.
“Sen sus” demek bile onların körpe gururunu zedeler, tamiri zor yaralar açabilir.
O anlamaz dediğimiz çocuklarımız aslında neler biriktiriyor içlerinde bir bilsek... Bir de iyilik yaptığını zannederken aslında onlara duygusal istismar yaşatmakta var.
İçimizden gelen maddi yardımları herkesin gözüne sokarak yaparken aslında ne kadar üzüyoruz onları...
Verdiğimiz bir okul çantası belki ama o çanta ömür boyu bir kambur olarak kalıyor sırtlarında. 
Bunun tam tersi durumu da var tabi:
Hiç bir şey yapmadan aslında çok şey yapmak.
Gözümüzün bebeği evlatlarımıza en iyisini alırken, alamayanları düşündüğümüzü sanmıyorum.
Belki bir ayakkabı, belki tüylü bir mont, belki de kukuletalı bir kalem…
Hangimizin aklında kalmadı,
bakarken kimin gözü kalmadı?
Ulaşamadığı ve iç geçirirken içini sızlatan her şey aslında duygusal istismardır...
Bizlerin jenerasyonu küçükken hep tembihliydi...
“Alamayanlar vardır evladım, gösterme herkese” diye... Bir de çocuk olamamak var.
Onun seviyesine inmemek, eğilmemek, göz göze gelmemek, dinlememek, konuşmamak...
Onunla oynamamak.
Oyunlarına; yani onun hayatına girmemek, dolayısıyla onu yalnız bırakmak istismarların en görünmeyeni ve duygusal ihmalin ilk maddelerindendir.
Bizler hayatımız da bizleri anlamayan eş, partner, patron, arkadaş istiyor muyuz? Hayır!..
Onlar kendilerini anlamayan ve anlamaya çalışmayan bizlere maalesef katlanmak zorundalar..
Duygusal yaralarıyla birlikte başlarındaki ebeveynlere veya öğretmenlere sorgusuzca ve mecburen tahammül etmek zorundalar.
Çünkü seçme hakları olamayacak kadar küçükler. Günümüzde artık bu duygusal ihmale başka maddeler de eklendi ki gerçekleşmeyen ev yok…
Onları tablete bilgisayara telefona maruz bırakmak.
Hem yalnız bırakmak hem de gelişen beyinlerini otomatik uyaranlara bırakmak; günümüzün duygusal istismarının en şiddetli etkenidir.
En baştan beri anlattığım tüm maddeleri içerir çocuğu elektronik aletlerle baş başa bırakmak...
Onun geleceği, okuldaki akademik başarısı, sosyal becerileri, ileriki hayatında önemli seçimleri hep duygusal olarak zedelenmemiş bir kişilikten geçer.
O nedenle küçücükken başlayalım temelleri sağlam atmaya...
Küçüklüğünü kaçırdıysak da geç kalmış sayılmayız. Yaraların derinliği onarmakla azaltılır, izleri hafifler, kanamasını durdurur.
Ne demişler? Zararın neresinden dönsen kardır.
Çok güzel bir deyimimiz var “Çocukla çocuk olmak” diye..
Boşuna söylenmemiş bence…
Dikkate alalım ve çocukla çocuk olalım, duygusal istismar ve ihmale fırsat vermeyelim...
Çocukça kalın!