Hep teknolojik konulara dokunuyordum... Bugün ise insanlık daha doğrusu insansızlığımız üzerine bir konuyu gündeme taşıyacağım... Umarım Müslümanlığımızdan, Türklüğümüzden biraz da insanlığımızdan utanırız... Bugün teknolojiden uzak hayatın gerçeği olan küçük ama değerli ufak bir yaşanmış olayı anlatacağım.

Herkesin yaptığı gibi dün sabah bende işime gitmek için otobüse bindim ve hiç aklıma gelmezdi böyle bir olay yaşacağım.  28 nolu otobüsü her zamanki gibi yolunda devam ederken durakta bir Suriyeli anne ve çocuk otobüse bindi.

Bir sonraki durağımız Gökdere idi.

Otobüs her zamanki gibi gençler yoğunluktaydı.

Otobüse 70 yaşlarında bir amca bindi ve o amcayı gören bizim neslimiz gençlerimiz kimisi telefonuna bakıyormuş gibi yaptı.

Kimisi de kafasını çevirdi.

Ama orada bir delikanlı yüreği kocaman 4-5 yaşlarında bir Suriyeli çocuk vardı.

Küçük yaşta emperyalist ülkelerin baskısıyla zealim Esed'in zulmüyle vatanından olup başka yerde yaşamaya mahkûm kalan o çocuk yerinden kalktı ve amcanın elinden tutup kendi yerine oturttu.  

Amca da çocuğa teşekkür etti. Çocuk amcanın dediğini anlamasa da amcanın yüzündeki ifadeden ne demek istediğini hissetmiştir.

İşte düşünün bir tarafta savaştan büyüyüp saygısından insanlığından ödün vermeyen Suriyeli kardeşimiz

bir yandan ise kendi vatanında büyüyüp rahatlık da yetişen bu nesil dedesi yaşındaki adama yer vermeyip caka satan kimse kusura bakmasın bu kelimeyi kullandığım için 'yavşak' gençlik...

Çok acı bir gerçek ama neslimiz artık değerlerinden uzak şekilde büyüyor. Adını bilmediğim o kardeşimize çok teşekkür ediyorum.

Bizim gençlerimize de iki çift laf söylemeden edemeyeceğim. Geçmişine nasıl imza atarsan geleceğinde o şekilde gider.

Bir sözleşme gibi düşün bir işe nasıl başladıysan öyle gider.

Şimdi siz o amcaya yer vermediniz görmezden geldiniz ya zaman gelir sizi de görmezden gelirler... imza attığınız neslin eseriyle gurur duyun, duyunda bir Suriyelinin size hatırlattığı değerleri unutmayın artık...

8.5'lik depremle şehirler yok olurken, 9,5'lik insan erozyonlarını gözden kaçırıyoruz. Yak ki ne yazık...