10 Ocak 1961 yılında Çalışan Gazeteciler Günü olarak belirlenmiş. Ve bu özel günde birçok kamu kuruluşlarından olduğu gibi sevdiklerimizden de tebrik ve kutlama mesajları geliyor.

Tıpkı bu sene de olduğu gibi…

“Tüm gazetecilerin gününü kutlar hepinize başarılar dilerim. Sizler karanlığı aydınlatan insanlarsınız. Selamlar.”

“Gününüz kutlu, kaleminiz umutlu olsun. Yüreği güzel insan.”

“Gazeteciler gününüz kutlu olsun. Eline, emeğine, yüreğine sağlık. Başarılarının devamını diliyorum.”

“Zorlu şartlarda haber yapmanın üstesinden gelebildiğiniz için sizi ayrıca tebrik ediyoruz. Çünkü gazetecilik / habercilik, günümüzün en saygın ve dinamik mesleklerindendir.”

En saygın ve en dinamik mesleklerin birisinden ve de hatta dünyayı yöneten 4. güç oluşunda teorik olarak sorun yok. Ancak pratikte gerçekler pek de öyle değil…

Hatta hiç de öyle değil.

Bir kere bu devirde ‘çalışan gazeteci’ olmak çok mutlu ve de kutlu bir olay zaten… Çünkü özellikle de son yıllarda çalışan her gazeteciye karşılık işsiz en az 10 veya daha fazla meslektaşımız var… İçlerinde eş ve evlatlarının geçimini sağlayabilmek için sabah evden çıkıp işe gitmek için çırpınan yürekler de var.

Zordur vesselam gazetecinin işi de, işsizliği de…

Başka bir alana yönelse, ya kendisine ‘bir kere eline ve yüreğine bulaşmış olan mürekkep’ten vazgeçmek zulüm gelir ya da zaten farklı sektörler (tecrübeyle sabit) gazeteciyi aralarına kabul etmekte zorlanır…

Hal böyle olunca da gazeteci, tebrikler aldığı, arandığı, gündeme yetişemediği dönemin aksine, işsiz kaldığında herkesin, hatta yakın arkadaş çevresi bildikleri tarafından bile bir anda unutulan birisine dönüşüverir…

Ve aynı ışık hızıyla da, tekrar mesleğe geri döndüğünde (iş bulduğunda, iş kurduğunda) bir anda yeniden en aranan kişi olur…

Trajikomik.

Hal böyle olunca da adını ne koyarsanız koyun, mecburen, el mahkum, hırs vb… durumlarda, işsiz kalan gazeteciler kendi çaplarında bir şey yapmaya çalışır.

Kimisi (gücüne göre) haftalık, aylık gazete çıkarma yoluna girer, kimisi dergiciliğe soyunur.

Veya internet sayfaları kurarak hayatına ve mesleğine kaldığı yerden devam etmeye çalışır.

Ancak bu anlamda da zordur gazetecinin işi. Çünkü bahsettiğim mecralarda tutunabilmesi için bu kez de reklama ve desteğe ihtiyacı vardır…

Sözün özü, mesleği boyunca zorluklar bir türlü bırakmaz gazetecinin yakasını…

Yine de yürümeye devam eder…

Yaş alsa ve de ayakları onu artık taşımakta zorlansa bile, evinden yazı yazmaya ve gündemi yansıtmaya çalışır…

Tüm bunların ise tek bir amacı vardır.

Çünkü gazetecilik aşktır bir de!

Geçimini sağlamak ikinci sıradadır bizde, en azından bende…

Başta kuşkusuz meslekten kopmamak ve de halka faydalı olmak geliyor.

Hepimizin sonuçta bu dünyaya bir geliş nedenimiz var olduğunu düşünürsek,

Gazetecinin ki de bu işte…

Hayata devam etmek ikinci sırada kalır gerçek gazetecinin kalbinde.

Çünkü o mesleğiyle bütündür ve de işi demek hayatı demektir.

Dolayısıyla başka bir meslekte boğulur…

Gazetecinin mesai saatleri yoktur. Zaman kavramı hiç yoktur…

Acil Servis gibi 24 saat hep çalışır. Vücudu uyusa beyni çalışır, beyni yorgun düşse ayaklar gitmesi gereken yere götürür…

İşte bu ortam içinde ekmek davamıza bakarken, bir köşe yazarı meslektaşımızın dün günümüz için düzenlenen bir toplantıda da dediği bir cümleyi aktarmak istiyorum bu satırlardan…

“Normalde biz gazetecilerin görevi denetlemek ve de en doğru haberi halka ulaştırmaktır. Ancak günümüzde gelin görün ki gazeteciler denetleniyoruz…”

Çok yazık ki durumumuz bundan ibaret.

Özetle; her şartta görevleri peşinde koşan gazetecilerin yani muhabirlerin her türlü tehdit ve yıpranma ile karşı karşıya kaldıklarını herkes söyler de, onların ekonomik ve sosyal imkansızlıklarını kimse dile getirmez. Onun için 10 Ocak benim için buruk bir günün kutlamasıdır.

İşin daha da kötüsü, bu sektörün uzun süredir içerisindeyim; değişen bir şeyi hâlâ göremedim, değişeceğine de artık inanmıyorum.

Sonuç olarak basının günümüzdeki durumu iç karartıcı tartışmalara neden olurken bizler nasıl bayram yapabiliriz ki?

Ancak net olan bir şey vardır ki o da;

Ne denli sıkıntı ve engel olsa da; basın hürdür hür kalacaktır.

Halbuki gazetecilik “Heyecan” demektir… Haberi bir nefeste okunacak “Hikaye” gibi yazmaktır. “Haber Hikayesi” denir buna meslekte…

Artık unutuldu.

Belki de unutturuldu.

İşte bu heyecan… Bu yazımı da sabahın köründe, içimi uykumu kaçıracak kadar sarmış heyecan, öyle ki hemen kenarda komodinin üzerinde çok sevdiğim kahveyi dahi unutturmuş duygular yazdırdı.

İster çalışan ister çalışmayan, tüm gazetecilerin içinde yaşadığı ve izlediği gerçek olayların ilhamı büyüktü, tahmin edersiniz.

Bilmem, anlatabildim mi!..

***

10 Ocak Gazeteciler Günü nedeniyle kahvaltılı basın toplantısı düzenleyen, iyi dilek ve düşüncelerini dile getirip sorunlarımızı dinleyen her iki belediye başkanımıza, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Alinur Aktaş ve Nilüfer Belediye Başkanı Sayın Mustafa Bozbey’e teşekkür ediyorum. agazete’ye bizzat ziyarete gelen Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Mihrimah Kocabıyık ve yürütme kurulu üyelerine ve ayrıca telefonla arayan, mesaj ve çiçek gönderen tüm dostlara ve okurlara yürekten teşekkürler...