Pınar Köksal son 1600'lü yıllardan beri eser veren 250’den fazla kadın besteci arasında en önemli sayılı kadın 3 kadın besteciden biridir.

TRT'de yüzlerce eseri repertuara girmiştir.

Türkiye'de ilk defa Pınar Köksal'ın Türk sanat müziği tarzındaki eserleri çok sesli olarak 16 Aralık 2003 tarihinde Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde Şef Bujor Hoinic yönetiminde soprano Leyla Çolakoğlu, tenor Hakan Aysev, bas bariton Deva Çolakoğlu ve Orfeon Oda korosu tarafından seslendirilmiştir.

Bursalılar bu konseri kaçırmamalılar.

2 yıl evvel Anıtkabirde 19 Mayıs 2015'de bestelediği Atatürk Marşı binlerce kişinin iştirakiyle ve coşkuyla okunmuştu.

Türk operasının en büyük sesleri olan Feryal Türkoğlu ve Hakan Aysev Pınar hanımın bestelerini seslendirmektedirler.

Ben Gazete Muhabiri olsam Pınar hanımla röportaj yapar, televizyon programcısı olsam programıma onur vermesini rica ederdim

Sevgili arkadaşım Pınar hanıma Bursa'ma hoş geldiniz demek istiyorum.

BİR KİTAP

Bursa'nın tanınmış ve kıdemli gazetecilerinden  Erdal Özdür telefon edip, " Ertuğrul abi muhteşem bir kitap, elinden bırakamazsın "  dediğinde.. 

"Sevgili  dostum Prof. Mithat Melen'in hediyesi olarak, çift imzalı olarak masamda" dedim.

Erdal da, çok memnun oldu.

Leyla Tavşanoğlu'nun hayatı.

Leylâ hanım,  bundan tam 27 yıl evvel bugün öldürülen Hürriyet'in efsane Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç'in kız kardeşi.

Kendisini hep geri planda tutmuş ama, bence, Çetin Emeç'e " Leyla'nın abisi demek lazım "

Diğer abisi Aydın Emeç de, Cengiz Tuncer’le kurduğu E yayınlarında, çağımızın en mükemmel eserlerini Türkçeye çevirip, edebiyatseverlere armağan etti.

Leylâ hanım, 1946’lıların unutulmaz gazetesi " Son Posta"nın sahibi Selim Ragıp Emeç'in de kızı.

Selim Ragıp bey, Demokrat Parti Milletvekilliği de yapmıştı.

Türkiye'nin en güçlü sivil toplum örgütü olan Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin yıllarca Genel Sekreterliğini yapmıştı

Bizi, 1950 'li yıllardan bugüne renkli bir hayat hikâyesi ile taşıyor.

Suadiye’nin güzel ve bir zengin hayatının 27 Mayıs’tan sonra nasıl bir cehennemî yaşama döndüğünü, güçlü bir kadının nasıl ayakta kaldığını anlatıyor.

Hayatı gazetecilik başarıları ile geçmiş uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesinde Dış Haberler servisi şefi olarak çalışmış. Saymakla bitmeyecek kadar ödül almış.

Bize, bugüne kadar tahmin ettiğimiz duymadığımı şeyler de anlatıyor:

“1979/1981 yıllarında Amerika’da CIA Başkanlığı yapmış Amiral  Stansfield Turner’la  1999 yılşı Ağustos ayında 1909 yılında Como gölü kenarında Bellagio kasabasında, uluslar arası bir toplantıda  bir araya gelmiş, akşamları göl kenarında şarap içerdik.. Pek  ahbap olduk. Turner’in 1980 yılında İran’da rehin tutulan 52 Amerikalıyı kurtarma operasyonu başarısızlıkla neticelenmişti. Bunu sordum Kendisine,’ Rehineleri kurtarmak için  helikopter göndermeyi planlamıştık. İncirlikten kalkan helikopterler, Van üzerinden İran’a girecekti, sonra da geri dönecekti…O kadar dil dökmemize rağmen, Ecevit ter Demirel de direndi. Basra körfezindeki uçak gemilerinden uçmaktan başka çate kalmamıştı. Helikopterleri jet motorları ile kuvvetlendirdik. Helikopterler Elburuz dağları üzerinde kum fırtınasına yakalandı. Jet motorlara kum doldu. İki helikopter düştü. 8 asker kaybettik. Amerika için bu hezimetti.’ Dedikten sonra, kadehindeki beyaz şaraptan bir yudum alarak, gülerek !’Aynı sene 12 Eylül’de ne olduğunu hatırlıyor musun? ‘ dedi “

Biz de hatırlıyoruz.. Direnen Ecevit ve Demirel, siyasi hayattan tasfiye edildiler.

Doğan Kitap tarafından yayınlanan bu eseri tavsiye ediyorum.