Soğuk kuzey ülkelerinden Ukrayna'yı  ağırladıktan sonra, bu kez biz soğuğun tam göbeğindeki İzlanda'ya konuk olduk.

İzlanda ilginç bir ülke. Buz ülkesi olarak bilinse de, Gulf Stream akıntısının etkisiyle, bulunduğu coğrafyaya göre nispeten daha ılımlı bir iklime sahip.

İzlanda'da halen 30 kadar aktif volkan bulunmakta.

Adada ısınma ve elektrik enerjisi elde etmeye yarayan gayzerler ve sıcak su kaynakları da var.

Nüfus yalnızca 325.000.

Soğuk ülkelerin insanları, bulundukları iklime uyum sağlamak için daha bir hareketli oluyorlar. Özellikle fiziksel anlamda oldukça güçlüler.

Adadaki nüfusun yaklaşık %10'u aktif olarak sporla ilgileniyor.

Akdeniz ve Orta Doğu insanına hakim olan ağırkanlılıktan eser yok.

Bu tür eşleşmelerde baştan kaybediyoruz.

Biz genetik olarak; çabuk sinirlenen ve abartılı tepki gösteren insanlarız.

İşin ilginç yanı, yurt dışında doğan ve eğitim alanlarımız da aynı özelliklere sahip.

Teknik direktör maçtan önce ne konuşursa konuşsun, sahada bildiğini okuyan oyuncularımız var.

Bunu yalnızca biz bilmiyoruz, rakiplerimiz de biliyor ve bizi öncelikle buralardan vuruyor.

Onlar, tatlı sert faullerle bizi yıldırırken, biz sürekli hakemle didişiyoruz.

Gereksiz sarı kartlarla bir yandan konsantrasyonumuz dağılırken, diğer yandan eksik kalma korkusu yaşıyoruz.

Kalemizde gördüğümüz goller birbirinin kopyası gibi.

Anlık dağınıklıklar rakiplerimize büyük avantaj sağlıyor.

Yıllardır söylenen en büyük yalanlardan biri de fizik kondüsyonumuzun zayıf, teknik özelliklerimizin iyi olduğudur.

Bunun koskoca bir balon olduğunu çok net görüyoruz.

Rakiplerimiz bizim futbolcularımızı ardı ardına ipe dizerken, biz de yalnızca Emre adam geçebiliyor.

 

Ulusal karşılaşmalarla ilgili organizasyonların gerek UEFA gerekse FIFA tarafından iyi bir düzene oturtulduğunu düşünüyorum.

Takımlar en az 7 gün; futbolcuları, teknik adamları ve yöneticileriyle birlikte oluyorlar.

Bu az bir süre değil, ama doğru değerlendirildiğinde.

En büyük sorunumuz, yapımıza uygun bir sisteme sahip olamayışımız. Bunu sürekli dillendiriyoruz zaten.

Saha içinde çok net gözlenen eksikliğimiz yardımlaşmamak. Topu ayağına alan oyuncuyu sürekli yalnız bırakıyoruz. Boş alan yaratmaya ve pas alıp vermeye yanaşmıyoruz.

Bu konunun altında farklı şeyler var bence ve saha içindeki çalışmalarla çözülecek gibi de durmuyor.

Asıl kafa yormamız gereken, bu 7 günlük süreçlerde uygulanacak bilimsel yöntemlerle; oyuncularımızın birbirlerini daha yakından tanımalarının sağlanması, birbirleriyle sağlam ilişkiler kurmaları ve ortak sorumluluk duygularının gelişmesi olmalı.

Genetik yapımızın değişmesini beklemek yerine,

rasyonel düşünmenin ve hareket etmenin yolunu bulmalıyız artık!