Bu sayfadan çoğunlukla, vatandaşın bizzat kendi anlattıklarını, fotoğraflarla desteklediklerini veya e-mail, sms olarak bana gönderdiklerine yer verdim. Ancak bu kez durum biraz farklı… Çünkü sadece vatandaşları dinlemekle kalmadım, olup biteni yerinde gördüm, yaşadım ve de kaleme aldım… En iyisi lafı uzatmadan, her daim olduğu gibi, yalın bir dille olup biteni sizlere aktarayım…

Demem o ki;

Bir ay önce kadar, rahatsızlığım nedeniyle İl Sağlık Müdürlüğü’nün hemen yanında bulunan Zübeyde Hanım Hastanesine gittim. Muayene oldum ve ertesi gün tekrar aynı hastaneye sonuç göstermek için gittim. Saat 09:00’du ve herkes gibi bende kapının önünde birikmiş kalabalıkla birlikte çağırılmak üzere beklemeye başladım.

Ve yine ‘mesleki deformasyon’ olarak adlandırdığım şekilde sağımda solumda olup bitene ve konuşulanlara odaklandım.

AKŞAMA KADAR SÜREBİLİRMİŞ

Ancak kadınlar arasındaki sohbet hiç de iç açıcı değildi. Konuşulanlara bakılırsa, akşama kadar bile bu bekleyiş sürebilirmiş… Çünkü içerideki sekreter kız, kafasına göre davranıyor ve ‘keyfi’ gelirse sonuç için hasta çağırıyormuş… Merak ettim ve kapıyı tıklatarak herkes gibi bende ‘kafamı içeri sokup’ (kural böyleymiş)…

– Özür dilerim işe gitmem gerek. Sonucumu ne kadar süre diliminde gösterebilirim? Öğlene kadar gösteremeyeceksem, işe gideyim ve öğleden sonra yine geleyim… dedim.

Aklı sıra düşündüm ki, bunu duyan karşı taraf bana “az sonra çağırmaya başlarım, az bekleyin” diyecek. Çünkü insanlık ve durum onu gerektiriyordu. (Kapı önünde bekleyen bir hasta hiç işe gönderilir ve tekrar çağırılır mı!..) Ben düşüne durayım…

Yüzüme bile bakmayan sekreter kız, sanki teyzesinin kızına konuşur tavırla;

– Akşama kadar da sürer. Sen en iyisi işe git, yine gel. Ya da bekle. Sen bilirsin… dedi.

– Ama olmaz ki. Lütfen bir vakit söyleyin. Bir düzeni yok mu bu durumun, saat dilimi v.s., ona göre iş yerimi bilgilendireyim ve izin alayım… deyince de,

- Yok. Duymadın mı, bir ara alırız. Çık dışarı… cevabını tokat gibi yüzüme yapıştırdı!

- Yok, yok. Sinirlenmeyeceğim… Değmez kendini bilmez insan için… dedim kendi kendime ve bir ümit tekrar beklemeye başladım.

MEĞER BEN ŞANSLIYMIŞIM!..

45 dakika geçmişti ve ben hala bekliyordum ki o esnada doğal olarak, Yazı İşleri Müdürüm Ahmet Kundakçı aradı bile... Hastanede olduğumu söyledim ve (sağ olsun anlayışı için) olup bitecekleri görmek için beklemeye devam ettim.

Meğer ben yine şanslıymışım.

Çünkü beklerken öğrendim ki kapı önünde bulunan kadınların arasında, bir önceki gün de gelmiş, ancak sonucunu gösteremediği için tekrar gelmiş hamile bir kadıncağız bile vardı!

Uzatmayayım, baktım öğle molası geliyor, iki kez daha şansımı denedim ve iki kez daha sekreter kız tarafından ‘fırçalandım’ ve kapı dışı edildim…

Sabahın 08:00’ında gelen kadınlara rağmen öğlene kadar hiçbir sonuca bakılmadığına bizzat gözlerimle şahit oldum.

HAYDİ ÖZEL HASTANEYE

Sonrası ne mi oldu?

Kızım özel bir hastanede çalıştığı için sonucumu ona gönderdim. Şükür bir sorun olmadığını öğrendik ve işimize gücümüze baktık…

Ya sorun çıksaydı? Ne olacaktı? Özele mi gitmem gerekli merak ettim… Hadi benim böyle bir şansım vardı ve değerlendirdim. Ya bu imkana sahip olmayanlar ne yapmalılar?..

Doğal olarak, bizzat yaşadıklarım ve gördüklerimden sonra tüm bu soruların cevabını ciddi bir şekilde merak ettiğim için sormak, ya da hastanelerde yaşananları duyurmak istedim sayın yetkililere, İl Sağlık Müdürlüğü’ne ve kuralları koyan, koymayan herkese.

GARİPLİK NEREDE?..

Muayene için randevu aldın, gittin, muayeneni oldun ve doktorun tarafından tahlil için gönderildin. Tahlillerini yaptırdın, sonucu kaptığın gibi doktoruna dönmek istedin ki bir an evvel çıkan sonuca göre ilaçların yazılsın ve de tedavin başlayabilsin…

Bu durumda demek ki muayene kadar, sonuç gösterebilmek de aynı önemde. Burada anlaşılmayacak ne var? Gariplik nerede. Bilen gelsin beri ve anlatsın.

O zaman neden bu kapı önündeki bekleyiş? Hele hele neden bu çirkin davranış?

Kim ve hangi hakla beni veya birilerini azarlayabiliyor? Sormazlar mı adama… Sorarlar!

En azından ben soruyorum. Sormakla da kalmıyorum, cevap bekliyorum.

Çünkü hastane çalışanlarındaki özgüven kadar elhamdülillah bende de var. Ancak benim cevabım belli. Ben bu özgüveni haklılığımdan ve doğruluğumdan alıyorum.

Ya çalışanlar! Bu hakkı, özgüveni kimden alıyorlar?

İNSANLAR KAPILARDA ZİYAN OLUYORLAR

Soruyorum evet. Kaldı ki sadece sormakla da kalmıyorum, ayrıca bu konunun mutlaka aydınlığa kavuşturulmasını, bu şekilde davranan kişileri katiyen kamuda çalıştırılmamasını ve de acilen sadece Zübeyde Hanım Hastanesi’nde değil, tüm hastanelerde sonuç-muayene sistemine, tüm davranış şekillerine bir düzen getirilmesini önemle rica ediyorum. Çünkü hamilesi, ameliyatlısı, yaşlısı, genci o kapılarda resmen ziyan oluyor. 

Önemle belirtmek istiyorum ki, bu ve buna benzer durumlara gönlüm asla razı olmadığı için, gerekirse o kapılarda nöbet tutacağım ve her olumsuzluğu, bir şeyler düzelene kadar bu köşemden yansıtmaya devam edeceğim. Çünkü kimsenin kimseyi, bir suç işlemediği, kuralları ihlal etmediği, saygısızlık, terbiyesizlik yapmadığı sürece ne azarlamaya, ne kapıdan kovmaya hakkı yok. Böyle bir dünya yok!

Sağlık Kurumları, Hastaneler, insanların sağlığına kavuşmak için gittikleri yerlerdir. Sağlığını kaybetmek için, azarlanmak, horlanmak, korkutulmak için gidilen yerler değil… Korkuyorlar insanlar çünkü! Hakkını aramaya korkuyorlar!

-Anlatın yaşadıklarınızı, haberleştirelim ve duyuralım yetkililere olup biteni… dedim.

-Aman, sakın. Ne olur siz bizim tercümanımız olun. Çünkü bir dahaki sefere bizi hiç almazlar içeriye… dedi her biri. Ve fotoğrafa da sırtını döndüler ki yüzleri görünmesin…

Böyle bir durum kabul edilemez!

2018 yılında, Türkiye’nin 4. büyük ve de Avrupa Kenti’nde, hala bu olayların yaşanıyor olması bile utanç verici bir durum.

Hastaneler daha sık denetlenmeli,

kamera sistemiyle izlenmeli

ve caydırıcı cezalar uygulanmalı.

İnsan hayatı ucuz değil.

Sayın yetkililere duyurulur, gereği yapılması arz olunur.

Sevinç ÇELEBİ