Bir ülkede azınlık konumunda olan toplumlar,dinlerini, dillerini, kültürlerini korumak için anavatanlarında  olanlara göre daha fazla gayret ederler.

 

Özgün varlıklarını muhafaza etmek adına bu konularda çok daha hassas davranırlar.

Bazı devletler, ülkelerinde bulunan azınlık grupları Milli güvenlik tehdidi olarak gördüklerinden onları asimile etme gayreti içine girerler.

 

Farklı asimilasyon yöntemleri olmakla beraber, en etkili yöntem zaman içinde bu topluluğun  geleneklerini, kültürlerini körelterek kendi örf, adet ve geleneklerini kabul ettirme yöntemidir. Bu şekilde, azınlık toplulukları  bulundukları ülke nüfusu içinde zamanla eriyip gider. 

 

Sadece   bazı gelenekleri hala sembolik olarak devam eder ancak bu durum, bulundukları ülkenin nüfusu ile aynı dine mensup olduklarında uygulanması mümkün olan bir şeydir.

 

Sadece etnik olarak değil, dini açıdan da farklılık gösteren durumlarda  asimilasyon politikaları o kadar kolay uygulanabilir bir şey  değildir.

 

Bu durumda farklı asimilasyon seçeneklerine başvurulmak zorunda kalınır.

Zorlama ile asimile etmeye kalkışmak gibi.

Tarih boyunca bu yöntemlere başvurulduğu görülmüştür.

Bunların en utanç verici olanı Bulgaristan’ın seksenli yılların ortasında, 1984-1985, orada yaşayan Türk nüfusa karşı Jivkov’un totaliter rejiminin “soya dönüş” adı altında uygulamaya kalkıştığı asimilasyondur ama zorlamaya başvurulan her şeyde olduğu gibi bu da tam ters etki yarattı ancak konumuz bu değil.

 

Azınlık konumunda bulunan topluluklar kendi varlıklarını korumak adına belli reaksiyonlargösterir.

Bunlardan biri de Ana dilde eğitimdir.

Bulgaristan’da yıllardan beri bu konuda mücadele verildi.

 

Daha doğrusu, soydaşımızı temsil etme iddiası ile ortaya çıkan parti  göstermelik birkaç girişim ile mücadele veriyor gibi göründü. 

 

Bahaneleri de güya insanımız tarafından talep yok, çocuklar eğitim almak istemiyor gibi yansıtıldı.

Evet doğrudur. Çocuklardan zaten talep gelmez.

 

Günümüzde artık her yerde çok rahat Türk kanalları izlenebilirken, özellikle bu bilişim ve internet  çağında, Türkçe literatür,gazete,dergilere ulaşmada herhangi bir sorun yaşanmadığı ortamda çocuklarımız hepimizden iyi Türkçe konuşuyor ama burada mesele Türkçe okuma yazma meselesi değildir.

Burada mesele Türklük bilincinin gelişmesidir.

 

Bundan dolayı orada, Türkçe eğitimi sıradan bir Türkçe okuma yazma öğrenilmesi gibi görülmemeli.

Mesele sıradan herhangi bir yabancı dil öğrenme meselesine indirgenmemeli

Ana dilde eğitimin, okuma yazmadan  çok daha derin manaları vardır.

 

Çocuklarda Türklük bilincinin gelişmesi, bundan öte Türk varlığının teyididir anadilde eğitim.Yoksa bu konu sıradan bir dil eğitimi değildir.

 

Bundan dolayı orada verilen Türkçe dili kursları bu amaca hizmet etmemektedir.

Hele bunu üstlenen Altay Derneği diye bir dernek konuyu tamamen istismar ederek farklı amaçlar için kullanmaktadır.

 

Şunu demek istiyoruz:

Kurs şeklinde verilen Türkçe öğrenme faydadan çok zarar vermektedir.

Çünkü bu kurslar aynı zamanda Bulgar devletine; “Alın işte size Türkçe dil öğrenme imkânı sunuyoruz” diyerek asıl önemli olan okullarda Türkçe eğitim konusunun önünde engel teşkil etmekte.

Bundan dolayı esas amaç Türkçeyi okullardaki müfredata sokmaktır.

Herhangi bir yabancı dil gibi kurs vererek öğrenmek değil.

Gayretler bu yönde olmalı.Resmi olarak Türkçe’nin  okullarda  okutulmasını sağlamak olmalı. 

Mesele  sadece Türkçe okuma, yazma öğrenmek değildir. 

Mesele orada Türklüğün var olduğunu göstermek ve muhafaza etmektir.