Üniversiteden mezun bir grup arkadaş bir araya gelir ve hocalarını ziyarete giderler. Üniversite hocası ziyaretlerine gelen eski öğrencileri ile sohbet ederken onlara kahve ikram eder. Hazırlamış olduğu kahveleri değişik boy, renk ve kalitede birçok fincanın bulunduğu bir tepsiyle sunar. Bu fincanların kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik özelliktedir. Profesör getirmiş olduğu ikram tepsisini masanın ortasına koyar ve öğrencilerine herkesin istediğini alabileceğini söyler. Kahvelerini alıp yerlerine döndüklerinde ise, profesör bir noktaya dikkat çeker. Tepside bulunan zarif görünümlü, güzel, pahalı fincanların hepsi alınmış masada yalnızca ucuz ve basit görünümlü plastik fincanlar kalmıştır.

Aslında bunun sebebi çok basit!

Yaşam kahveyse, iş, para ve mevki fincandır.  

Elbette ki kendimiz için en güzelini istemek en doğal hakkımız. Ama bazen yalnızca fincana odaklanmıyor muyuz? Bunun sonucunda da fincanın içindeki kahvenin tadını çıkartamıyoruz, diğer bir değişle yaşamın tadını çıkartamıyoruz.

Hâlbuki hepsinin istediği bir fincan kahve iken her biri bir diğerinin aldığı fincandan daha güzel olanı almaya çalışmadı mı hikâyede de? Fincan peki neden bu denli cazip, çünkü yaşamı tutmaya çalışan araç. Lakin fazlasıyla önem veriliyor!

Günümüzde de kim olduğunuzdan çok adınızın önündeki sizi değerli kılan mevki veya title ( unvan ) değil mi?