Padişah dedesinin nazlı sultanı önce İstanbul’un tapusunu istemiş ama hepsini alamayacağını anlayınca Su Ada’ya fit olmuş ve ‘onu verin ödeşelim, yoksa AİHM’in kapısına dayanırım’ demiş.  Benim çocukluğumda soğuk kış geceleri sırtlarını açıkta bırakanlar, sabahları Mısır’daki dedelerinin arazilerinden bahsederlerdi. Gazeteler de bu tip uçuk haberleri manşetten vererek millete Mısır’da dede aratırlardı.  Hanım kızımız da belli ki Sibirya soğuklarını saten gecelikle karşılayınca doğal olarak monarşi, Topkapı Sarayı ve Su Ada hayalleri ile uyanmış zaar. Soğuk insana hortum ile girer, şırınga ile çıkar. O nedenle dikkat edeceksin! Yoksa aklına abuk sabuk şeyler gelir.  Biraz özeline bakıldığında reklam için çalıştığını anlamamak için boyalı basın olmak lazımdır. Çaput işleri ile uğraştığını, marka olamadığını gördüğümde güzel bir numara tutturmuş ve bedava imaj reklamı yapıyor helal olsun.  Kurtuluş Savaşı sonrası bu fukara milletin Osmanlı’nın borçlarını üstlendiğini ve ödediğini dünya biliyor ama hanım kızımız bilmiyor.  Dediklerine kızamıyorum bile… Çünkü biliyorum ki kendisi de inanmıyor.  Bize babamın doğduğu ve dokuz yaşında Gemlik’e geldiği Adriyatik kıyısındaki Preveze’de dedem Osman Bey’in büyük çiftliği olduğu söylenirdi.  Bu kızımız istediklerini alırsa, ben de soluğu Yunanistan’da alıp dedemin çiftliğini almazsam şart olsun.  En azından benim talebim çok daha gerçekçi olur. Çünkü dedemin dünyaya onun dedeleri kadar borcu yoktur.