Samsun Merkez İlçe Başkanı İlker Sencer, Demirel’e “Efendim daha güçlü bir kabine kuramaz mıydınız?” diye sorunca, "Sen bana milletvekili olarak Mustafa’yı (Dağıstanlı) gönderdin. Ben burada Mustafa’yla güreş mi tutacağım?" cevabını almıştı.

Parlamentarizmde, partiler milletvekili aday adaylarını tespit ederken, sürprizler yaşarlar..

Mesela Bursa’da bizim zamanımızda 11 milletvekili vardı ve hâkim huzurunda yapılan ön seçimde, oy pusulasına en az altı aday adayının isminin yazılması gerekiyordu.

Adalet Partisi içindeki hiziplerden biri, bu listeleri hazırlarken kazanmasını istedikleri isimleri ilk dörde yazar, beşinci ve altıncı sıralara da hiziplere girmemiş, isimleri teşkilatta pek duyulmamış, ama milletvekili olmak isteyen iki isim yazardı.

Diğer grubun da stratejisi aynı olduğu için bazen, her iki grubun birbirinden habersiz 5'inci ve 6'ıncı sıralara aynı isimleri yazması ile bu isimler listeye en iyi sırada girip,  milletvekili olurlardı.

Başbakan, bakanlarını seçerken, seçtiği bakanın seçim bölgesindeki parti içi dengeleri de dikkate almak mecburiyetinde kalırdı..

Kasım Önadımı Genel Başkan Yardımcısı yaparsa, Bursa’dan bir başka ismi; Ahmet Türkel'i, İhsan Sabri Çağlayangil'i veya başka bir ismi kabineye alırdı.

Bazen bir yolunyapılması  veya bir Bölge Müdürü’nün tayini için, o bölge milletvekilleri toplu halde ilgili bakana gider, ya istifa edeceklerini söyleyip tehdit ederler veya Meclis içi denetimlerde, muhalefetle birlikte oy kullanacaklarını söylerlerdi.

Hele, iktidar kıl payı sayılacak farkla mecliste güvenoyu almışsa, bu tehditler daha sık ve daha yüksek sesle yapılırdı.

Parti içi hizip kavgalarının şiddetini, hatta  kirliliğini gören, iyi eğitimli, iş hayatında başarılı insanlar siyasetten uzak durur, sonra da siyasetin ve siyasetçinin kalitesi hakkında beyanda  bulunurlardı..

İşte başkanlık sisteminde bunlar yok...

Başkan,  kabinesini kurarken, ülkesindeki değerlerden istifade eder.

Onlar da, siyasetin kirli çarkları içinde harcanmayacakları için bir ülke borcu, bir şahsi prestij için bunu kabul eder.

Parlâmento’da güven oyu yok. Siyasi tehdit yok. Seçmen baskısı yok. Delege fiyakası yok..

Bir bakarsınız, Trump’ın dünyanın en büyük şirketi Exxon’un CEO’ su Rex Tilerson’u Dışişleri bakanı yapması gibi, dünyanın bütün liderleri ile şahsi dostluklar kurmuş olan Tarık Şara, Dışişleri bakanlığına getirilmiş; Güler Sabancı Sanayi Bakanı olmuş, Ali Sabancı Ulaştırma Bakanlığı'na oturtulmuş, Ömer Koç Bilim ve Teknoloji Bakanlığı makamını doldurmuş.

Bu size umut vermez mi?

Bu sistemde İstanbul, Ankara, hatta Bursa’da olduğu gibi, halkın seçtiklerini tanımaması sona erer; daraltılmış seçim bölgelerinde seçilmiş milletvekilleri, halka hizmete yönelir.

Daraltılmış seçim bölgelerinde halka hizmeti öne çıkarmış, sizinle halleşmiş, bu sebeple seçilmek için, Genel Merkez ve Genel Başkan takdirine ihtiyacı kalmamış, kaliteli milletvekillerine sahip olmak istemez misiniz?

Bu sizi mutlu etmez mi?