Hepimiz için en kıymetli varlıklarımızdır çocuklarımız.

Gözümüzden sakınır her şeyin en iyisi, en güzeli olsun, aman kimselerden geri kalmasın diye harcarız kendimizi.

Abartmıyor muyuz sizce? Biz görmedik aman onlar görsün derken iyilik mi yapıyoruz, yoksa onları göz göre göre kötülüğe mi itiyoruz.

Bir düşünelim. Bir zamanların jenerasyonuher şeye kolay ulaşamadığı için çırpınan, çalışan, üreterek mutlu olmaya çalışan nesildi.

Sonra o nesil yeni nesli yetiştirdi. Az daha tutucu, esnek ama yine de çocuklarına az ile yetinmeyi öğreten nesil oldu.

Sokakta oynayan, salçalı ekmek ile beslenen, toza toprağa doyan, televizyon ile yeni tanışan, susam sokağı izleyen, okuma yazma öğrendiği zaman sadece kırmızı kurdele ile ödüllendirilen, mavi önlük giyen, beyaz yaka takan, varlık ile yokluk arasında büyüyen keyifli bir nesildi.

O nesil öyle bir zaman da yetişti ki, büyüdükleri zaman gibi olmadı hiçbir şey.

Artık televizyon, gazete değil internet vardı hayatlarında.

Çocukluklarında gördükleri gibi küçücük değildi dünya.

Onlar çocukken çok şey bilmezlerdi, ama yaşamları büyüktü.

Büyüdükleri zaman yeni öğrendikleri yetmedi bu nesile.

Daha iyisi olmalıydı. Madem kendileri eksik kalmıştı, onların çocukları en mükemmeli olmalıydı.

Kendileri sokakta oynadıysa, çocukları en güzel en pahalı oyuncaklarla oynamalı, en kalitelisini giymeliydi.

Öyle de olmadı mı?

Bizler büyüttük bugünlerin 3T çocuklarını.

Bir oradan bir buraya koştururken yorduk çocuklarımızı.

Sokağa oynamak için değil de, en mükemmeli olması için çıkardık.

Çünkü çocuklar hakkında hepsi, her şeyin en iyisini biliyordu.

Dokunulmazlığı vardı çocuklarının.

Böyle bulunmaz bir çocuk onlarda varken,

En iyisini ona almışken, en kalitelisini önüne sermişken,

En mükemmeli olmalıydı.

Çünkü onlar mükemmel anne-baba o da mükemmel çocuktu.

Onlar yokluk içinde büyümüşler, bazı şeyleri geç görmüşlerdi ama çocukları yorulmadan çabalamadan uğraşmadan elde etmişti.

Ozaman en iyi matematikçi, en iyi dersleri, notları olan onların çocukları olmalıydı.

Oldu mu peki.

Bir yerler de bir eksik, kopukluk yok mu?

Hiç uğraştırmadan önüne sürülen hazır dünya varken,

Neden uğraşsın ki bu çocuklar.

Onlara her şeyi verirken, çabalamayı öğretmeyi unutmuşken, neden bizim arzu ettiğimiz alanlarda çabalamalarını bekliyoruz ki.

Empati kuralım, aynı şeyi işyerimiz de bizden isteseler, Dünyamız yıkılmaz mı?

Anlaşmamız da bu yoktu, personel eğitiminde bu verilmedi bize demez miyiz?

Tam da bu yüzden çocuk eğitimimizi yapmadan önce kendimizi anne-baba olarak eğitimci eğitimine çekmeliyiz ki evlatlarımız da güzel yetişsin.

Üretmeyi öğretelim, iyi ve mükemmel olanın kusursuz olanın değil de, düşe kalka da olsa bizim olanın olduğunu öğretelim.

Varsın eksik olsun bir şeyler, ama yüreklerinde sevgi olsun, merhamet olsun.

Küçük görmesinler kimseleri.

Mükemmel olmaya çalışırken mükemmelliyetsiz olmayalım.

Hazır sunmamın rahatlığını vermeyelim ki, onlarda öğretebilsin nesillerine uğraşmanın tadını.

Yormayalım onları kendi hırslarımızla, ulaşamadıklarımızla.

Bir zamanlar salça ekmek yiyen, mavi önlük giyen çocukluğumuzu öldürmeden, içimizdeki çocuğa engel olmadan yetiştirelim onları.

Her zaman ki gibi çocukça kalalım.

ÇOCUKÇA KALIN.