Korkularıyla baş edemeyen bir yetişkin miyiz?
Yoksa onların üzerine gidemeyen, korkularımızdan korkan bireyler miyiz?
Çevredeki birçok kişi korkusuz olduğunu, etrafındaki hiçbir şeyin onları korkutmadığını söyler, bu konu üzerine de oldukça iddialaşır.
Bu kişiler psikolojik açıdan mükemmel bir çocukluk ve gelişim dönemlerini çok iyi geçirmişlerdir,
Ya da çocuklukları travma ile geçmiş, korku ve kaygıları yüzünden örselenmiş, ayıplanmış, bu nedenle de korkularını ertelemiş düşünmemiş kişilerdir.
Yetişkinliklerinde dahi, küçüklüklerindeki psikolojileri ile devam edip, bu korkulardan korkan bireyler haline gelmişlerdir.
Bu korkularla yüzleştikleri zaman sinirli agresif saldırgan kişiler olarak toplumda yaşarlar.
Kimi zaman ödevini yapmadığı için çocuğunu döve döve öldüren baba,
Kimi zaman kreşlerde çocuk istismarı uygulayan eğitmen,
Kimi zaman da sadece evde bağıran sinirli bir anne olarak çıkıyorlar karşımıza.
Korkularından korkan ve onları başkaları, özellikle masumlar üzerinde farklı tepkilerle gösteren korkusuzlar!..
Gelecekte böyle kişilerle karşılaşmamak bizlerin elinde.
Evet, bizler engelleyebiliriz bu tür insanların varlığını.
Çocuklarımızın korku ve kaygılarına değer vererek.
Onların bu duygularını önemseyerek, tıpkı kendileri gibi o korkularının da değerli olduğunu göstererek, hissettirerek.
Hep diyoruz yine de üzerine basmakta önem var ki;
0-2 yaş döneminde kazanılan kaygı ve güven duygusu hayatımızın temelini oluşturmakta.
Ona verilen değeri de önemi de hissettiği ve zannettiğimizden daha çok anladığı bir dönem.
Bizimle sadece ihtiyaçları dahilinde iletişim kuran bebeğin hayatı ilk anladığı dönemlerdir.
İlk tanışma, ilk etkileşim her durumda önemli değil midir?
Hayatla da yeni tanışan bebek, ilk izlenimlerini annesi ve babası sayesinde öğrenir.
İhtiyacı istediği zaman giderilen bebek önemsemeyi,
Zamanında müdahale edilen bebek güvenilir olmayı, değer vermeyi öğrenir.
Onu yok sayan bir ebeveyn karşısında çocuk; hayatı, arkadaşlarını, çevresini yok saymayı görmemeyi öğrenir.
O zaman kendi benliğine saygı duyulmamış birey olarak başkalarının da varlığına saygı duymaz, istediğini istediği zaman yapmayı tercih eden bir kişilik haline gelir.
Bulunduğu sosyal toplumda kurallara uymayan, uyumsuz, çevre düzenini bozan bir çocuk, dolayısıyla yetişkin haline gelir.
Bu etiketle büyür, gelişir hayatına da bu etiketle devam eder.
Şimdi anlıyoruz değil mi bizlerin bu konudaki önemini.
Onları dünyaya getirdikten sonra başlayan sorumluluklarımızın büyüklüğünü.
Yetiştirdiğimiz çocukların sadece bizi değil tüm toplumu etkilediğini ve ilgilendirdiğini.
Güvenli ve sağlıklı bir bağlanma sağlayarak ilk adımlarını sağlam basmalarını sağlayalım.
Geleceğimizi emin ellere teslim edelim.
Onları korkularıyla tanıştırmadan önce sağlam bir güven verelim ki, kendilerine güvenerek baş edebileceklerini öğrensinler.
Güvensizlikle tanıştırarak korkularıyla da kendi hallerine bırakarak hayatı onlara da başkalarına zehir etmeyelim.
Güzel yetiştirelim onları. Tüm duygularıyla var olsunlar.
Her şeyleriyle değer görsünler, önemli hissetsinler.
Çocuk olsunlar, çocukça kalsınlar.
Bizler de öyle… 
Çocukça kalın…