Düşünürler, Siyasetçiler, Gazeteciler, Hukukçular hatta kahve müdavimleri kendi meşreplerince demokrasiye bir sıfat eklerler ve doğruluğunu ispat etmek için tepinir dururlar. Örneğin sıfatı hukukçu olan bir gugukcu militan demokrasi demiş ve bu önermesi üzerine kitap bile yazmıştı. Oysa Militarizm ile Demokrasiyi akraba kılmak ancak hukuk sapıklarının işi olsa gerekir. İşte böyle bir kavram kargaşasının yaşandığı ortama Türk demokrasisi deyip işin içinden çıkacaksın.

Demokrasiyi 1920’de kurmuşuz ama çok partili sisteme 1946’da geçmişiz ve hatta araya açık oy gizli tasnif diye bir ucube bile sokuşturmuşuz. Çok partili sistemde 1950’de iktidarın ilk el değiştirmesine sadece on yıl dayanmışız ve arkasından yine demokrasi adına Militarizm’e biat edip darbe yaşayıp bayram ilan etmişiz.

Yine ilk genel seçimlerde sandık gidişe dur demiş ve vesayetli demokrasi olarak hayat sadece sekiz yıl sürmüş ve 12 Mart’ta demokrasiye şal örtüp, yumruklar kadifeye sarılıp halkın üzerine binilerek ara rejim ile sipariş başbakan ve bakanlar dönemi başlamıştır. Ne adına? Yine demokrasi adına…

Sadece halk değil parlamento bile artık on yılda bir darbe geleneğine alıştığından(!) 12 Eylül 1980’de hep birlikte darbeye hoş geldin denmiş ve yine “Demokrasiyi yeniden tesis etmek üzere demokrasi rafa kaldırılmıştır” Bu arada 5 kişi yeter diyerek Senato lağvedilmiş ve yine 5 kişinin seçtiği danışma meclisi ile 5 kişinin istediği gibi bir anayasa çıkarmak için Aldıkaçtı’ya sipariş verilmiştir.

Ülkemiz Meksika gibi erken kalkanın ihtiyaç giderip kahvaltı edeceğine muhtıra yazanlar, sabahın köründe tank ile huzur turu atanlar ülkesi olmuştur.

Dört bir yanımızı yasakların sardığı bir ülkede Tonton tipli bir Başbakan dört eğilimi bir arada toplarım ve bu ülkeyi yönetirim demiş ve yalnız çıktığı yolda halkın desteğini büyük alarak iktidar olmuştur.

Yurtdışı seyahat etmenin bile suç olduğu ve vergi kesildiği ülkemizde işadamlarının eline bir bavul tutuşturarak dünya pazarlarına açılmalarını istemiştir. Yeni söylemler ile sanki hiç yıkılmayacak bir iktidar kurmuştur ama tek adam olmanın bedelini Çankaya’ya çıkınca ödeyerek partisini kaybetmiş ve sağlığına dikkat etmediği içinde hayatını kaybetmiştir.

Ve sonra yine koalisyonlar döneminde istikrar bitmiş, kasalar kurumuş, vesayet hortlayarak 28 Şubat’ta bin yıl süreceği iddia edilen Sincan’da tank turu militan demokrasiye inancı sıfırlayarak yeni bir demokratik hayata doğru yola çıkılmıştır.

14 Ağustos 2001‘de kurulan Ak Parti, 3 Kasım 2002’de büyük bir çoğunlukla iktidara gelerek günümüze kadar 14 yıllık sürecini başlatmıştır.

Demokrasinin insanın her istediğini yapması demek olduğuna inananlar ile o sesten başka sese tahammülü olmayanların çatışmasında deneme yanılma yolu ile demokrasi süreci başlamıştır.

Bütün 1960’a kadar olan süreç hariç bu dönemleri bizatihi yaşayan bir insan olarak bütün bunları hak etmediğimizi düşünüyorum ve demokrasimizi kobay olmaktan çıkarıp sağıyla soluyla oynamadan halkın mutluluk ve refahı için çalışmalar yapılmasını diliyorum.