Siyasi mücadele, politika, kısır çekişmeler, makam sevdası, “ben” olma isteği. Ne derseniz deyin, hangisini yakıştırıyorsanız yakıştırın ama dünya kurulduğundan bugüne insanlığın en büyük erdemlerinden, en büyük faziletlerinden biri de “Vefa”dır.
Vefa dendiğinde biraz klişe olacak ama insanların aklına hemen İstanbul'da bir semt gelebiliyor. Ya da reklama girmesini istemiyorum fakat ünlü bir boza markasıyla da karşımıza çıkabiliyor “Vefa”...
Ama az önce de bahsettiğim gibi dünyanın ve insanlığın yaradılışından bugüne ki en önemli insan ilişkilerinin temeli olan güvenini muhteva eden olgulara da “ Vefa” diyoruz bizler.
Bu kısa girişten sonra yazımızın mahiyetine dönecek olursak; bilindiği üzere bundan yıllar yıllar önce diyorum ama bir masal değil bu yaşanılmış bir olay. Şimdi ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan yaşanılan o sıkıntılı süreçlerde, muhalefetin başta başörtüsü konusundaki sert söylemlerinin olduğu o günlerde, hiç düşünmeksizin Cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili partimizin adayı “Kardeşim Abdullah Gül’dür” demişti.
Hiçbir geri adım atmadan ve kesinlikle düşünmeden bu adım atılmıştı. Ne olduysa oldu o 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı bitimine doğru Sayın Gül ile araları bir şekilde gerginleşmeye başladı, bir şekilde iletişim kopukluğu yaşandı.
Bu arada unutmayalım ki; 2002 yılında AK Parti ilk kurulduğunda sayın cumhurbaşkanı o zaman başbakan olamadığında başbakanlığa da Sayın Gül'ün geçmesi ile ilgili hiçbir tereddütte bulunmamıştı. Bu çok büyük bir erdem, çok büyük bir vakur duruş çok büyük bir kardeşliğin ifadesiydi.
Dünya üzerinde esasen kendi hak etmiş olduğu halde en büyük iki makama arkadaşını aday gösteren başka bir insan olmuş mudur? diye de ayrıca araştırmak lazım.
Ülkenin en önemli makamları Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığı tereddüt etmemecesine 'Milli Görüş'ten her zaman yanında olan Sayın Gül’e adeta altın tepside sunmuştu. O günlerden bu günlere gerçekten büyük farklılıklar yaşandı daha geçtiğimiz sene millet ittifakı'nın cumhurbaşkanı adayı olma sürecinde eğer Sayın Meral Akşener olur verseydi
Sayın Gül’ün millet ittifakı'nın adayı olacağı kesine yakındı. Peki bu süreçte neler yaşandı?
Bu birbirlerine başbakanlığı cumhurbaşkanlığını bile teklif eden iki arkadaş arasında bu soğukluk nasıl oluştu. Bunlar geride kaldı ama hala insanlar bunları konuşuyor. Yaşanan bu gelişmelerden sonra şimdi de bildiğiniz gibi Sayın Davutoğlu kendi partisini kurdu, birkaç haftaya kadar da Sayın Babacan’ın partisini kuracağı netleşti ve arkasında da sayın Abdullah Gül var. Bu durumda her iki partinin de kurulmasına ülkemiz adına hayırlı olsun demekle birlikte kime ve neye yarayacağı ile da ilgili düşünmemiz lazım.
Bu eski siyasetçilerin, eski bakanların, eski başbakan ve cumhurbaşkanının amacı tek başına iktidar olup, cumhurbaşkanı olmaksa buyrun bir şey diyeceğimiz yok.
Bunun böyle olması mümkün değil zaten ama alacakları 3-5 puan oyun neye yarayacağını, hangi çevrelere hizmet edeceğini tahmin etmek için “Alim” olmaya hiç gerek yok.
Burada elbette yine sonucu çözecek olan büyük feraset sahibi olan Türk Milleti’dir. Uzun yıllardır yurtdışından Türkiye'nin iç politikasını dizayn etme projelerinin maalesef tekrardan yürürlüğe konulduğu çok açık.
Yurtdışında kaçak pozisyonunda olan bazı kişilerin sevinç çığları eşliğinde, ellerini ovuşturarak kameralar karşısına geçmiş olmalarını, kafalarınca açıklamalar yapmalarının da aslında bu anlattıklarımın nasıl bir planlanmış proje olduğunu kanıtlamıyor mu?..