Şiirleri kendisinden ünlü, Unutulmuş bir hiciv şairimiz Namdar Rahmi Karatay günümüzde yaşasaydı, şu anda ülke olarak toplum olarak yaşamakta olduğumuz duruma bakıp ne yazardı? 

Hemen hemen hepimizin yeri geldiğinde “iş işten geçti” anlamında kullandığımız, kalıplaşmış; “Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye” sözleri onun şiirinin son dizesi olduğunu pek bilmeyiz.

Türk Edebiyatında “hiciv/taşlama” denince Nef’i, Figani, Şeyhi, Ziya Paşa, daha sonraları ise, Şair Eşref, Neyzen Tevfik akla gelir de fakat nedense Namdar Rahmi adı pek zikredilmez.

Namdar Rahmi Karatay, 1896 Konya doğumlu olup önce Hukuk Fakültesinde okur daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Fransa’ya giderek Felsefe tahsil eder. Bir süre Avrupa’da kaldıktan sonra Türkiye’ye dönerek Anadolu’da çeşitli okullarda Edebiyat öğretmenliği yapar. Cumhuriyetin ileriki yıllarında Atatürk’ün dikkatini çeker ve Atatürk tarafından I.Dil Kurultayı’na davet edilir.
Bu onun ilk ve son programı olur; zira bir daha hiçbir toplantıya davet edilmez; çünkü sivri dili sayesinde pek çok düşman edinmiştir.

Namdar Rahmi Karatay’ın varlığından 1989’da Erzurum’dan Bursa’ya geldikten sonra haberdar oldum. Rahmetli bir dostum, Namdar Rahmi'nin Bursa’da yazdığı şiirlerinin daktilo ile yazılmış fotokopisini vermişti.

Hemen hemen tüm şiirlerinde; toplumsal meseleleri hicveden bir yaklaşım sergileyen şair, toplum hayatındaki bütün olumsuzlukların farkında olup onları tek tek “mizahi” bir dille ince eleyip sık dokuyarak insanların önüne koymuştur. İşte onun ünlü şiirinden bir kıta:

“Başta kavak yelleri estiği günler hani?
Beklediğin nişanlar, şerefler, ünler hani?
Aradığın sevgili, şanlı düğünler hani?
Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye
Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

İş işten geçtikten sonra dizlerine vuranlara, vuracak olanlara oldukça güzel bir ikaz olan bu şiirinde; “Her şeyi zamanında yapmalı, söylemeli, sevmeli, öğrenmeli ve zamanında düşünmelidir. Yoksa elimizdeki şeyi kaybettikten sonra, aramaya başlar, acı çekeriz” şeklindeki öğüt ve nasihat da eder.

Okurken güldüren, güldürürken de düşündüren taşlamalarında, ilgi çekici bir yön olarak; Türk “ Atasözleri ve deyimler” deryasından faydalanan Karatay, “Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür”, “Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır”, “Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu”,  “Geçti borun pazarı sür eşeği Niğde’ye, “Tezekten terazinin boktan olur dirhemi” gibi deyişleri şiirleştirmiştir.

Namdar Rahmi, Milli Şef dönemin ince eleyip sık dokuyan baskıcı siyasi yapısı nedeniyle, yaşadığı dönemin hem siyasi, hem sosyal ve ekonomik yapısına yönelik memnuniyetsizliğini dile getirdiği şiirlerinde dönemin siyasilerine göndermeler de yapar.

“Devletin sofrasına çökmüşler devlet gibi
Kapışırlar babadan kalma bir servet gibi
Bütün hısım akraba aramızda set gibi
Karşıdan bakıyoruz biz üvey evlat gibi
Başlarında kel olsa bize yaldız görünür.
Komşunun tavuğu kaz karısı kız görünür!”

Toplumsal düzenin aksayan yanlarının çoğunun, günümüzde yaşadığımız gibi siyasilerin kendi menfaatleri için yaptıkları yanlışlara bağlayan Namdar Rahmi, devrinin siyasilerine verir veriştirir. Topluma, öğüt ve nasihatte bulunduğu 6 kıtadan oluşan “Eşeğe Gem Vurmayın!” adlı şiirin ilk üç kıtası şöyle:

Benim ağzım pek yandı, ama siz dikkat edin,
Yalnız layık olan adama hürmet edin,
Haddini kim bilmezse ona hakaret edin,
Ele alçak durmayın, onu hakikat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.

İnsanların kimisi uyuz köpek gibidir,
Kimisi ayı gibi, kimi eşek gibidir,
Tilkiye doğru olmak, hakka sövmek gibidir,
Namerdi okşamayın, onu bir tokat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.

Pehpehler, pohpohlarla çok itleri at yaptık,
Uçurduk da göklere alkıştan kanat yaptık,
Hiç yoktan başımıza koca saltanat yaptık,
Üstüne çul vursanız, it onu kanat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.

İster Namdar’ın bu öğüt ve nasihatlerine ister kulak verin ister vermeyin. Keyif sizin köy de Mehmet Ağa’nın…