Hayvana şiddet haberlerinin ardı arkası kesilmiyor!  Birkaç gün önce aldığımız haberler ise artık canımıza tak eder derecedeydi. Patileri ve kuyruğu kesilerek ormana atılan minik yavrunun o halini gördüğümde bayram tatili adeta zehir oldu. Henüz onun üzüntüsü bitmeden üzerine asfalt dökülen başka bir canın haberiyle uyandık. Bitmedi İstanbul- Kadıköy’de apartmanın girişinde öylece oturan köpeğe acımasızca vuran adamın görüntüleri geldi.

HAYVAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ

1978’de Paris’te yayınlanan bu bildiri; her hayvanın kendine özgü hakları bulunduğunu ve bunun göz ardı edilmesinin insanoğlunun hayvanlara karşı suç işlemesine sebebiyet vereceğini, insanoğlu tarafından hayvanlara saygı gösterilmesinin bir insanın bir diğerine gösterdiği saygıdan ayrı tutulamayacağı ifade edilmiştir. Bildirgeye göre;

  • Bütün hayvanlar biyolojik denge kavramı içerisinde varolmak bakımından eşit haklara sahiptir.
  • Bütün hayvanlar saygı gösterilme hakkına sahiptir.
  • Hayvanlara kötü muamele edilemez veya zalimane davranışlarda bulunulamaz.
  • Gereği olmayacak şekilde bir hayvanın öldürülmesini içeren her kanun ya da buna yol açan her karar yaşama karşı işlenmiş suç kapsamındadır.
  • Hayvanların kendilerine özgü yasal statüleri ve hakları hukuk tarafından tanınmak zorundadır.

Bildirgede yer alan tüm ilkeler ülkemiz kanunlarından 2004 tarihli ‘Hayvanları Koruma Kanunu’nun 4. maddesine taşınmıştır.

TÜRKİYE’DE ‘CAN’ HAKLARI

Her ne kadar yerel mevzuat ve kurallarla hayvanlar koruma altına alınmaya çalışılsa da, gerçek hayatta yaşananlar “acaba bu kurallar yeterli mi” sorusunu gündeme getirmiyor değil. Dolayısıyla ilk etapta hayvanların hukuki açıdan hangi çerçevede değerlendirildiğinin altının çizilmesi gerekmekte. Ülkemiz kanunlarında ne yazık ki hayvanlar birer hak süjesi olarak görülmemekte ve “mal” olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle hayvana karşı gerçekleştirilen her fiil tıpkı bir “eşya”ya yapılmış gibi yaptırıma tabi tutulmaktadır.

Anayasa

Anayasa’nın 56. maddesinde yer alan “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” ifadesi, hayvan haklarına ilişkin doğrudan hüküm içermemektedir. Ancak havyaların doğanın vazgeçilmez bir parçası olduğu düşünüldüğünde, maddeninhayvanların korunmasını ele alan bir çerçeve çizdiği sonucu ortaya çıkacaktır.

Türk Ceza Kanunu

Ceza Kanunu’nda ise hayvanlara şiddet ve onlara zarar vermenin suç boyutu ne yazık ki “mala zarar verme” suçu kapsamında yaptırıma tabi tutulmaktadır. Sapanca’da ayakları kesilen minik yavru için başlatılan soruşturmada da suçun “mala zarar verme” ve fiilin de sahipli hayvanın “işe yaramayacak duruma getirilmesi” ifadeleri kullanılmıştır. Kanunun 151. maddesinde yer alan bu suç; ne yazık ki yalnızca sahipli hayvanlara karşı yapılan fiilleri suç saymış, sahipsiz hayvanlar için aynı koruma kapsamına dâhil etmemiştir.

Bu hükmün varlığını, hayvan hakları açısından olumlu şekilde yorumlamak mümkün olmayacaktırmaalesef.Düşünün ki bir hayvana şiddet vakasının cezalandırmaya tabi tutulması için ilk etapta o hayvanın sahipli olması ve ardından sahibinin şikâyetçi olması gerekiyor. Peki ya sahibi olmayan hayvanlar ile hayvanının acı çekmiş olmasını ve ya öldürülmesini umursamayan bir sahibi olan hayvanlar için durum ne olacak?

MEVCUT DÜZENLEMELER YETERLİ DEĞİL!

Gerek Hayvanları Koruma Kanunu’nun içeriğigerekse Ceza Kanunu uygulamalarından anlaşılacağı üzere hayvanlar yalnızca ekonomik kaygılar gereği koruma altına alınmaya çalışmıştır. Hayvanların ekonomik getirileri yaşama haklarının üzerinde tutulmuş, sahipli hayvanların kaderi sahiplerinin inisiyatifine bırakılmış, sahipsiz olanlar ise görmezden gelinmiştir.  Hiçbir caydırıcılığı olmayan kuralların tabiri caizse varlığı yokluğu birdir.

Bu nedenle tıpkı insanoğlu gibi nefes alan, acıkan, susayan, duyguları olan hayvanlar için acil müdahalelerin gerekliliği ortadadır. Son yaşanan olaylarda göstermektedir ki hayvana karşı şiddet fiillerine karşı hapis cezası uygulaması getirilmesi zorunludur.