1996 yılında bu ülkeye geldiğimde ‘cinsiyet’ farkının ne denli önemli olduğunu ve kadın olmanın zorlukları hakkında henüz hiçbir fikrim yoktu.

Çocukluğum (birçok çocuğun gibi) dinlediğim masallarla geçmiş ve bu masallarda kötüler asla amacına erişemez,

iyiler hep kazanır,

sonra da bir ömür boyu mutlu yaşardı.

Ama gerçekler ne yazık ki çok farklıydı

ve büyüdükçe bunu çok daha iyi anlamıştım.

Kadın olmak!

Özellikle de Türkiye’de kadın olmak bir hayli zordu.

Bazen yel değirmenleriyle bazen de top tüfekle savaşman gerekiyordu.

Ancak kadın her daim, her türlü, hep bir şekilde tehlikeye açıktı ve bu da demek oluyordu ki… Ülkemizde hemen hemen her kadın, 24 saat korkuyla yaşıyordu…

Ya şiddet görmekten, ya hak ettiği haklara sahip olamamaktan…

Özetle; hep tetikte ve de başına bir şey gelmemesi için tedirgindi kadın ülkemizde.

Saçı açık olsa dert,

Kapalı olsa dert,

Sıfır kol bluz giyse dert,

Pantolon giyse dert,

Etek giyse dert,

Okusa dert,

Okumasa dert,

Evlense dert,

Evlenmese dert…

Sıralamakla bitmez…

Halbuki; kadın, başta insan olmasıyla zaten eşit haklara saliptir.

2+2=4!

Sonra da doğurandır.

İster sultan, ister padişah, ister cumhurbaşkanı, ister kral hepsini bir kadın dünyaya getirmiştir.

Kısacası; baş tacı olandır.

O zaman sıkıntı neredeydi peki?

Nedendi bu kadar kadına yönelik bu haksızlıklar…?

İşte bu bana göre tam da her daim dediğim gibi “Kendini bilmez ve bir kadını görünce ölen, ama kendi soyadından birine bakılınca öldüren” zihniyetlerden kaynaklıydı…

Halbuki; yine her fırsatta dile getirdiğim gibi, tüm dünyada bırakın bir dakikayı, birkaç saniyede bile ne sapık kalır, ne saygısız!

Yeter ki böyle bir hatayı yapmadan veya düşmeden önce, karşındaki kadının kendi anası, bacısı, eşi, evladı olabileceğini hatırlasın Adem’den gelen insanoğlu…

Ne de güzel dillendirmiş ve hislerime, eminim tüm kadınların hislerine tercümen olmuş Yazı İşleri Müdürümüz Ahmet Kundakcı Kadınlar Günü'yle ilgili köşesinde… Kalemine yüreğine sağlık Sayın Kundakcı!

“Sıktı bu 8 Mart muhabbeti, bütün kadınları vuralım gitsin…

Ağam neyin 8 Mart'ı ya... Ne işiniz var kadınlarla

vurun alayını

Amma ve lakin önce kendi annenizden başlayın...

Sizin dünyaya gelmenize sebep olan, yeri geldiğinde ayaklarınızın altını öptüğünüz ananızdan başlayın...

Artık kafasına kurşun mu sıkarsınız, boynuna ip geçirir ayaklarının altındaki sehpaya tekme mi atarsınız orasına siz karar verin...

Vurun kellesini gitsin... Neyinize lazım kadın kısmısı...

Şimdi gelelim ikinci sıraya...

İkinci sıraya bacınızı ya da günümüzdeki deyimle kız kardeşinizi koyun...

Biraz ağır olacak ama söyle aklınıza tecavüz planı geldiğinde, önce kendi kız kardeşinizden başlayın...

Size kız kardeş olan başkasına el ya...

Böyle düşünerek yelten bakalım tecavüze…

Olmadı mı, bitiremedin mi hâlâ kafanda 8 Mart'ı...

Dünyanın 9 milyar olan nüfusu senin için zaten kafadan 4,5 milyara inmiş...

Kadınlı ya da kadınsız dünyada sen yaşasan ne olur yaşamasan ne olur... Anladın mı Hanzo…” Ahmet KUNDAKCI (alıntı)

Dünya Kadınlar Günümüz olan 8 Mart kutlu olsun…