Millet ve devlet olarak var olabilmemiz için, iç ve dış yıkıcılara karşı, her türlü aşırı bölücü akımlara karşı koruyacağımız temel müesseselerin başında devlet gelmektedir.
Devletimizin yönetimi konusunda görüş ayrılıklarına sahip olabilmemiz için önce devletimizin var olması gerekir. Bunun için koruyacağımız temel müesseselerin başında devlet gelmektedir.
Millet olarak 15 Temmuz Cuma gecesi ne yazık ki, millet iradesini hiçe sayan ve demokrasimiz adına utanç verici bir girişime şahit olup yaşadık.
Hukukun askıya alındığı, hak ve özgürlüklerin sadece yasalarda kaldığı, var olan Anayasa’nın çiğnenen sakız haline getirildiği, Yasama Yargı ve Yürütme’nin birbirinin görevlerine müdahale ettiği,  vatandaşlar açısından korku, tedirginlik, gelecek kaygısının bulunduğu bir ortamda;devletimizin DNA’sına kadar sızan FETÖ terör örgütünün darbe girişiminin ardından 3 ay süreyle OHAL dönemi yaşayacağız.
İlk delilleri ortaya çıktığında, devlet yapılanması denen FETÖ’ye terör örgütü denseydi, bu gün yaşanılanları yaşar mıydık? Devlet, kurum ve kuruluşlarıyla bunlara “kör” baktı.                         

                

Yahudiler, ayinlerinde günahlarını bir keçiye yüklerler..
Ve arınmak içinde o keçiyi bir uçurumdan aşağı atarlar. “Günah Keçisi” deyimi işte buradan geliyor..
Keçi, günahların tümünü taşımayacağına göre, günahkârlar şapkalarını önlerine koyup, bir şarkının sözünde olduğu gibi, “Ben nerde yanlış yaptım” diye düşünmeleri gerekmez mi?

 15 Temmuz akşam saatlerinde başlayan ve sabaha kadar olanca şiddetiyle devam eden darbe girişiminde; olayın politik ve toplumsal yönünün hemen ardından, sosyal medyada en çok tartışılan konu er ve erbaşların bu girişimdeki pozisyonu ve onlara “linç girişimlerinde bulunan insanların tutum ve davranışları oldu.

 Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız açıklamalarında darbe girişiminde bulunanların “Bedelini ödeyeceklerini” söylerken, askerlikte ast üst mekanizması nedeniyle üstünden aldığı emirle hareket eden Er ve Erbaşa, silahlarını teslim edip teslim olmasına rağmen, televizyonlarda gördüklerimizi uygulayan sözde kahramanlar için bir şey söylemeleri toplum vicdanını derinden yaralamaz mı?

Bukalemun gibi kılık ve renk değiştirerek, Türk milletinin varlığının bekası olan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içerisine sızan bir azınlığın “kalkışma” ülkemizin birliği, beraberliği, bütünlüğüne yönelik bir harekettir.
İnanıyorum ki milletçe verdiğimiz cevabın ardından; Bunlar gerekli olan cezayı alacaklardır.
Bunlar, milletimizin imkânlarıyla ortaya konmuş olan tankı, topu, uçağını, helikopteri kullanarak milletin üzerine gelmenin bedelini bunlar çok ağır ödeyeceklerdir. 

Türkistan Emiri, Timur’un şöyle bir sözü vardır: “Ülkeler kılıçla alınır, ama ancak adaletle korunur.”
Demek ki; iktidarlar, hatta imparatorluklar dâhil şirk ile değil, zulüm ile yıkılır. Adaletle ayakta kalır.
Ne demişler: “Mazlumun ahı, indirir şahı”