1997 doğumlu Emre'nin annesi Makedon, babası Türk.

Danimarka'da U-17, U-18, U-19 Milli Takım kategorilerinde forma giydi.

Son bir sezondur Nordsjaelland'in oyuncusuydu.

Daha sonra nasıl olduysa birden farkedildi ve Fatih Terim'in çabalarıyla Türk Milli takımını tercih etti.

Önce U-21' de 1 maç forma giydi. Ardından Avrupa Futbol Şampiyonası için de fazlasıyla yeterli olduğu düşünülerek A Milli Takıma alındı.

Emre, Karadağ ile ilk kez oynadığımız bir futbol karşılaşmasında siftah yaptı.

Kendi adıma çok farklı şeyler göreceğimi ummuyordum açıkçası.

Ama bu çocuğun kumaşı iyi. Tanrı vergisi bir yeteneği var.

Her şeyden önemlisi, kendisine olan aşırı güveni. Yani ülkemizde kimsede olmasına izin vermediğimiz bir özellik.

Örneğin; Ozan Tufan neden bir türlü patlayamıyor?

İzin vermiyoruz, ayaklarından aşağıya çekiyoruz. Kıskanıyoruz!

Ama Emre Mor başka bir dünyadan.

Bir kere buradaki kulüp takımlarından biriyle ilgisi yok. Küçümencik! Boyundan büyük işler yapıyor. Alıyor topu gidiyor, kimseyi sallamıyor. Çok ta sevimli kerata.

Hemen kabullendik yani!

Ozan Tufan'a her türlü ağalığı yapan Selçuk, Hakan, Arda gibiler, Emre Mor'a ters baksınlar hele. Nasıl tepkilerle karşılaşacaklarını gayet iyi biliyorlar.

 

Emre'nin nasıl olup ta bu kadar geç farkedildiğini kimse çözemedi!

Yok Bursaspor'a önerilmiş, yok Galatasaray almamış gibi asılsız dedikodulara bakmıyorum bile.

Fatih Terim'in onu Türkiye'ye kazandırması ise büyük başarı.

Derken Borussia Dortmund'un 10 milyon euro gibi bir bedelle bonservisini alması, neredeyse tüm kamuoyunun pek hoşuna gitti,.

Genel anlamda yorumlar şöyleydi;

Avrupa'dan bir takıma, hele Dortmund'a gitmesi çok iyi oldu.Buraya gelseydi harcanırdı.

Yani kolay olanı seçiyor ve hemen kenara çekiliyoruz.

Her anlamda, kendimize dışarıdan bir yabancı gibi bakıyoruz.

Sanki tüm olumsuzlukların nedeni kendimiz değilmişiz gibi, sürekli sorumsuzluğu seçiyoruz.

Çocuklarımıza daha aile ortamındayken iyi eğitim veremiyor ve sonraki eğitim aşamalarını denetlemiyoruz.

Onları yanlış yönlendiren eğitim kurumlarını ve eğitimcileri engellemiyoruz.

Yeteneklerini özgürce sergileyebilecekleri ortamların yaratılmasını, haklarının hiçbir zaman yenmemesini sağlayamıyoruz.

Çocuklarımızı; zamanında bize uygulanan ve anlamsızca kanıksadığımız baskı ortamlarından, şekilcilikten uzaklaştıramıyoruz.

 

Öylesine kendimize uzağız ki, tüm olumsuzluklara aslında içimizde yarattığımız kişiliğin neden olduğunu bile kabullenemiyoruz.