Demirel Erbakan’la Tansu hanımın hamlesini öğrenmiş ve onlar daha Çankaya’ ya  varmadan tedbirini almıştı..
Erbakan’la Tansu Hanım,  30 Haziran 1997 günü Cumhurbaşkanı’nın huzuruna müştereken çıkmışlar, Erbakan’ ın istifasını ve Tansu hanımın Başbakan olması halinde 280 milletvekiliningüvenoyu vereceğini tevsik eden,noter belgesini  sunmuşlardı.
Demirel zile basmış, Genel Sekreter Necdet Seçkinöz’ü çağırmış,istifa dilekçesini Necdet Seçkinöz’e verip,O’ nun elindeki zarfı alıp Erbakan’ a vermişti.
Demirel, hoca vazgeçer diye, önceden, istifanın kabul yazısını hazırlatmış ve anında  hocanın eline tutuşturmuştu.
Sonra da herzaman yaptığı gibi ceketini sol üst tarafındaki cepten ufacık anayasa kitapçığını çıkararak, Erbakan’la Tansu Hanıma göstererek,meşhur,” Ben Çankaya noteri değilim.Başbakanı siz değil; ben tayin edeceğim.” demişti.
Kısa bir zamanda anlaşıldı ki, yeni hükûmeti Mesut Yılmaz Başkanlığı’nda ANAP, DTP ve DSP kuracaktı..Sonra muhtelif kombinezonlardaki hükûmetler birbirini takip etmişti..
Bazen Ecevit  azınlık hükûmeti kurmuş, bazen de, Ecevit’ in başkanlığındaki DSP, MHP ve ANAP koalisyonu işbaşına geçmişti..
Abdullah Öcalan 1999 yılında Kenya’ da yakalanmış, yargılanmış ve idama mahkûm edilmişti.
İdam cezasının onanması için bir tezkere ile meclise sevki gerekiyordu..
Bu tezkere Başbakanlık’ta bekletildi. Sonra da Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz’ ın müşterek imzaları ile idam cezasının kaldıran kanun tasarısı meclise sevkedildi. Yasalaştı..Abdullah Öcalan asılmaktan kurtulmuştu..
Erken seçim kararı alan bu üç parti de,yapılan seçim sonucunda,meclis dışında kalmış  ve  AK Partili Yıllar başlamıştı.AK Parti iktidara gelmişti;Ama bürokrasi askerle işbirliği içinde ve  “ Batı Çalışma Grubu Prensipleri ile hareket etmiş ve Erdoğan’ın adaylığı siyasi yasağı gerekçesiyle iptal edilmişti.
Seçimlerden sonra Erdoğan, bir akşam İstanbul’ da Beylerbeyi’nde Baykal ile buluşarak, hakkındaki yasağın kaldırılması yolunun açılmasını temin etmiş ve Siirt’te yapılan birbara seçimle meclise girmişti.Bâzıları, Erdoğan’ a iktidar yolunu açtı, diye Baykal’ a çok kızıyorlar ama, bence, Baykal gerçek bir demokrat gibi davranmıştı..
Ak Parti’ nin önünde iki önemli engel vardı..
Biri Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve bir diğeri Amerika’nın Irak’ taki askerî operasyonlarını kolaylaştıracak olan 1 Mart 2003 tezkeresi.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, her kanunu,her önemli tayini,lâiklik süzgecinden geçirip,onaylıyor veya reddediyordu.
Bazen de kanunların iptali için Anayasa Mahkemesi’nde dâva açıyordu.
Amerika’nın Irak’ a yapacağı Askeri müdahaleyi kolaylaştıracak tezkerenin kabulünden evvel,Amerikalılar İskenderun ve Mersin limanlarını elden geçirmişler, İskenderun’ dan  Silopi’ ye kadar ola yolları ve yoldaki köprüleri takviye etmişlerdi.Hükûmetten söz aldıkları için de, tezkerenin çıkacağından emindiler.Ama,tezkerenin mecliste müzâkeresinden bir gün evvel toplanan Millî Güvenlik Kurulu ilk defa bir tavsiye kararı almamıştı..
Oylama gizliydi..Meclis Başkanı Bülent Arınç ve bazı AK Parti ileri gelenleri, tezkerenin geçmemesi için kulis yapıyorlardı.
Tezkereye evet diyenler, hayır diyenlerden fazlaydı..Başka bir kanun olsa kabul edilmiş sayılırdı..Ama bu tezkere için nitelikli ekseriyet gerekliydi ve 258 evet oyunun kabule dönüşmesi için eksik dört oy vardı.
Kim ne derse desin,bence, o günden beri Amerika Türkiye’yi gözden çıkarmış, güvenilmez müttefikler listesine almıştı.

 

367 krizi

Diğer taraftan askerler 28 Şubat’ taki tavırlarını devam ettiriyorlardı.
TBMM  Başkanı Bülent Arınç resmî davetlere başı örtülü eşini götüremiyordu.
1999 seçimlerinden sonra yaşanan Merve Kavakçı sendromu devam ediyordu.
Ahmet Necdet  Sezer’ in görev süresi dolunca, Abdullah Gül’ün mecliste 3  üncü turda seçilmesini önlemek için, “ Seçilmek için 367 oy lâzımdır, bunun için meclis 367 kişiyle açılmalıdır. “ diye bir görüş icat etmişler, 27 Nisan da ilk oylama yapılıp,361 oy kullanılınca da, bu görüşü Anayasa Mahkemesi’ ne onaylatmışlardı.
Böylece 1 inci ve 2 inci tur yapılamıyor ve 367  iştirâkin aranmayacağı 3 tura erişilemiyordu.
O gece, son post modern darbeye internet yolu ile teşebbüs edilmiş ve saat 23.40 ta lâikliğe vurgu yapan  ve “ Sözde  değil, özde lâik bir Cumhurbaşkanı “ isteyen bir bildiri yayınlanmış ve bu bildiri elektronik posta yoluyla basına duyurulmuştu.
28 Nisan sabahı hükûmet sözcüsü Cemil Çiçek, bu bildiriye çok sert bir cevap vermişti.
Sonra bu bildiriyi yazan Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, İstanbul’ da bir araya geldiler.
Askerle hükûmet arasındaki hava yumuşadı.
Ne mi konuşuldu? Bilmiyoruz..İki taraf da, “ Bu konuşmanın mahiyeti bizimle beraber mezara gider.” diyor.

 

Ve Gül Çankaya’da

Bir çok değişiklikten ve erken seçim yapıldıktan  sonra  hem Abdullah Gül Cumhurbaşkanıseçilmiş, hem de Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi ve seçilenlerin gönlünde başkanlık sisteminin doğması mümkün kılınmıştı..
CHP bir kere daha günlük  siyaset ayak oyunlarının bir dev sorun yaratmasına sebep olmuştu.
İlk günler, Bülent Arınç’ ın karısına yapılan muamele Cumhurbaşkanı’ nın karısına da yapılmıştı.
Bayan Gül’ ün elini sıkmamak için merasim kıt’ asının arkasından dolaşan Orgeneraller görülmüştü..
AK Parti sonradan yapılan bütün seçimleri kazanmış, Abdullah Gül’den sonra, Cumhurbaşkanlığı’ na da ilk defa halkın oyuyla Erdoğan seçilmişti.
Halkın yarısı memnun, diğer yarısı memnun değil.
İktidar, memnun olmayanların, niye memnun olmadıklarını araştıracakken, aksine onların hayatlarını daha  da zorlaştırıyor, muhalefet de, herşeye “ hayır “ diyordu..

15 Temmuz’ a böyle gelmiştik.