Her şey O'na bir kitap göndermemle başladı... Kitabı alır almaz bana telefon etti ve böylece Bursa Basını'nın en karizmatik mensubu olduğu söylenen Osman Gürçay'la tanıştım...

Biraz egosu yüksekti...

Zaten Yazı İşleri Müdürü Ahmet Kundakçı da 'ona hep megolaman dediğine göre tespitimde yanılmamışım...

Facebook'taki profilini sıkça değiştiriyor..

Her seferinde "Padişahım çok yaşacılar", koro halinde 'karizmaya bak' diye cülus ulufesi bekleyen padişah kulları gibi bağrışıyorlardı...

Neyse ki, kendisini Tophane'de yatan kurucu irade gaziyle bir tutmuyordu.

Doğrusunu söylemek lazımsa, güzel şeyler yazıyor, güzel dostluklar kuruyordu.

Bana benim kırk yıl gitmediğim Bursa'mı  öyle güzel anlatıyor, benim Bursa'ya niçin kırk yıl gitmediğimi o kadar iyi anlıyordu ki, gidip Bursa'yı bir kere daha sevmeye, O'nunla bir kere daha keşfetmeye karar verdim.

Beni Bursa'yla barıştırmıştı..

Beni Bursa' ya daha sık gitmeye, beni yeniden yazmaya teşvik ediyordu.

Diğer taraftan da, beni Bursa'nın yeni kanaat önderleriyle tanıştırıyor; "Senin Bursa' ya yapacakların bitmedi" diyordu.

Bir gün baktım ki, çalıştığı gazetedeki bir intihalci canını sıkmış, kırgınlığı O da benim gibi tatmıştı..

Aradım.. Uzun uzun dertleştik..

Artık daha iyi anlaşıyorduk..

Sonra Bursa Spor TV'den teklif aldı.

Orada gençlik günlerimin en sağlam dostlarımdan birinin, Armağan Gerçeksi'nin oğlu Mehmet de çalışıyordu..

Bursa' ya uğramak bu yeni dostlarımla bir araya gelmek zaman zaman da yemek yemek çok zevkli oluyordu..

Bu sohbetler bende basın dünyasının o eski güzel günlerinin hatıralarını canlandırdı.. Facebook' ta zaman zaman "Tahlil" başlığı ile yazılar yazmaya başladım...

Tabii siyasi ihtiraslardan, nefretlerden ve sempatilerden arındığım için, bu yazılar ilgi çekmeye başladı..

Şimdi Makadonya' nın Tetova (Kalkandelen)  şehrinden de, 'Kosava' nın Mamusa köyünden de okuyucum var.

Litvanya'nın başşehri Vilnius'ta parlamenter Landesberg'te, Lubliana Belediye Başkanı Zoran Jankoviç' te yorumlarımla ilgili teşvikkar mesajlar atıyorlar.

Son bir kaç gündür Bursa'daydım..

Öyle bir program yapmış ki, nefes alamadım.

Osmangazi Belediye Başkanı'nın basın toplantısı...

Başkanla kahve buluşması... Öğleden sonra Orhaneli, Belediye Başkanı İrfan Beyle yemek...

Orhaneli pazarını gezmek...

Akşam  Siği köyü Marina'da  oturup bir halk filozofu  ve toplum gönüllüsü Muhtar Ramiz unutulmaz bir sohbet yapmak..

Ertesi sabah Kanal 16 'da "Bursa'nın Aynası" programında Osman Korkmaz beyin karşısında kendimi bulmak.

Programın formatını bilmeden. Osman Korkmaz beyi tanımadan. Niçin çağrıldığımı anlamadan kameraların karşısından konuşmak..

Bunların sevgili Osman Gürçay' a borçlu olduğumu yazacaktım ki, bir şey dikkatimi çekti..Sanki beni Bursa' ya çağırdığına pişman olmuş, karizmasını çizeceğim endişesine kapılmıştı..Haksız da sayılmaz dı..

Ben de politika konuşmaları yaptığım gençlik günlerimde alkışlarla egomu yükseklerde tutardım. Artık alkışları unutmuştum ki, yazdığım kitap dolayısıyla bir araya geldiğim gençler, dedelerinin paslanmış egosunu zımparalayıp , cilalamış ; bazı eski tüfekler  de kitabın 2.baskısına kitapla ilgili yorumları ilave edeceğimi duyunca kaleme sarılmışlar, cilalanmış egomu kadife kelimelerle daha da parlatmışlardı.

Bunu sezince, herhalde yorgun, bitkin resim vermem için bana çok yoğun bir program yapmış, "Ağabey senin arabayla gidelim" diye bana Orhaneli, Mudanya yollarında direksiyon sallatmıştı..

Oysaki eskiden 3 saatte zor gittiğimiz Orhaneli'nin şimdiki orman içinden baraj gölü kenarından geçen muhteşem manzaralar sergileyen yeni yolunda araba kullanmak benim için, Bağdat Caddesi'nde "Asfaltı ağlatmak" gibiydi.

Sevgili Osman kardeşim benim Dr Jaykıl gibi iki şahsiyetli olduğumu bilmiyordu.

Ben 83'lük Ertuğrul'u İstanbul' da bırakmış, Bursa siyasetinde, basın ve hukuk dünyasında parladığım 28 yaşındaki yorulmak bilmeyen Ertuğrul' u Bursa' ya götürmüştüm.

Bu sebeple ben dün müzik dinleyerek İstanbul' a dönerken, Aziz dostum dinlenmek için 3 günlük rapor peşindeydi.

Sevgili Gürçay ömrümün bu son demlerinde iyi ki sizi tanıdım.