Ne zaman tanıdım seni, ne zaman sevdim, bilmiyorum. Sanki benimle beraber geldi dünyaya bu his, benimle beraber büyüdü. Kalemim yazmaya başladığında ilk sen döküldün içimden.

Onlarca şiir yazdım belki de sana dair, bir o kadar da yazı. Hiçbiri yetmedi tam olarak seni anlatmama. Korkarım bu da eksik kalacak. Kelimelerim bu hissi anlatmaya yetkin değil. Hiçbir zaman da olamayacak.

Kendimi bildim bileli her 10 Kasım’da düğümlenir boğazım. Sadece hüzünden değil, gururdan biraz da.

Bizler onu dinledik öğretmenlerimizden, onu severek ve anlamaya çalışarak yetiştirildik. Bununla gurur duyuyorum. Bana bunu bahşeden öğretmenlerime minnet borçluyum. İnsanın ömründe yüzünü bir kez bile görmediği birine duyduğu bu sevgi, bence en eşsiz sevgidir. Bu bağ, kimsenin koparamayacağı kadar derin ve görünmezdir. Çünkü o, dediği gibi “zoraki ve insafsızca hareket” etmedi, “kalpleri kırarak değil, kazanarak” yıllar sonrasına bile hükmetmeyi başarabiliyor. Bizim kalbimizdeki yeri; onun akılcı, ileri görüşlü, çağdaş, vatansever, hümanist ve barışçıl olmasından kaynaklanıyor.

İsrail, Hollanda, Çanakkale’de çarpıştığı Yeni Zellanda, Küba, yine Çanakkale’de evlatlarını bırakan Avustralya, Peru, Şili, Azerbaycan, Kırgızistan… Bazılarını haritada bulmakta bile zorlanacağımız işte bu ülkelerde onun “Yurtta barış, dünyada barış.” sözü meydanlara yazılı.

Dünya pek çok lider yetiştirmiştir. Bu liderler çok işler yapmış, peşlerinden hatırı sayılır kitleleri sürüklemiştir, bu doğru. Ancak kimisi gücün sarhoşluğuyla diktatör olma hevesine kapılmış, kimisi insan sevgisinden yoksun bir katile dönüşmüş, kimisi de “şahsi menfaatlerini vatanın kurtuluşunun ve geleceğinin üzerinde” tutmuştur. En sonunda da hepsi bozguna uğramıştır. Hiçbiri, düşmanlarının dahi saygısını kazanarak, savaştığı komutanlar tarafından barışın simgesi olarak gösterilme mertebesine erişememiştir. Bu mertebenin haklı ve tek sahibi, Mustafa Kemal’dir.

Ömrünü bizler için tüketen, türlü zorluklarla bu vatanı bizlere huzurlu ve güvenli bir şekilde teslim eden, özgürlüğümüzün yegâne savaşçısı! Kimse senin kadar temiz bir isim bırakmadı. Bizler, ismini gururla göğsünde taşıyan Türk gençleri olarak, senin maddî varlığının son bulup manevî birlikteliğimizin sonsuza ulaştığı bugünün 79. yılında, senin de istediğin gibi içimizde hüzünden çok umutlar yeşertiyoruz.

Çünkü bizler senin “açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğimize” and içtik! Manevî varlığın ve sözlerin bu yolda ışığımızdır. Sonsuza dek alnımızda bu ışığı taşıyacağız. Son nefesimize kadar senin yaktığın ateşi körükleyeceğiz. Bir gün o nefes bittiğinde de mezarımızda özgürce açacak kızıl Atatürk çiçeklerimiz.

Biz, ikinci Mustafa Kemal’iz. “Memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı” topluluğuz.

Sevgi, saygı ve bitmeyecek özlemle…