İslam, hayatın her yönüyle ilgilenmiş, insanlara, en doğru ve en mükemmel yolu göstermiştir. Hayatı güzelleştirip, yaşanacak hale getirmek için sosyal ilişkilere büyük önem vermiştir. Nitekim Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (sav) bir gün ashabı ile sohbet ederken;

“Kıyamet günü Yüce Allah: ‘Ey Ademoğlu! Ben hasta oldum da sen beni ziyarete gelmedin!’ der.

Buna şaşıran insan: ‘Ey Rabbim! Sen alemlerin Rabbisin. Seni nasıl ziyaret edebilirdim ki?’ şeklinde cevap verir.

Yüce Allah: ‘Bilmiyor muydun? Falan kulum hasta oldu sen onu ziyarete gelmedin. Ziyaret etseydin beni onun yanında bulacağını bilmiyor muydun? ( Müslim, “Birr ve Sıla”, 43) der buyurmuştur.

Hasta ziyareti, birbirimizin üzerindeki haklarından biridir. Bu ziyaretle, sadece bir görev yerine getirilmiş olmaz, aynı zamanda, bağışlamasını ve nimetlerini umduğumuz Yüce Rabbimizin sonsuz rahmetine nail olmak için bir fırsat yakalanmış olur.

Hastaların ziyaret edilmesine büyük önem veren Peygamberimiz (s.a.s.): “Aç kimseyi doyurun. Hastayı ziyaret edin. Esiri hürriyetine kavuşturun” ( Buhârî, Merdâ”, 4.) buyurarak, toplumda sıkıntı içinde bulunan kesimlere destek olmayı, onlara karşı kardeşliğin gerektirdiği şekilde davranmayı öğütlemiştir.

Bir hastayı ziyaret edip yardım elini uzatan, gerçekte kendine iyilik yapmaktadır. Çünkü hastalar bize değil, belki biz hastalara ve zayıflara muhtacız. Bu konuda Allah’ın elçisinin yaptığı şu uyarı, çok anlamlıdır:

“Sizler, ancak içinizdeki zayıflar sayesinde Allah’tan yardım görüyor ve rızka kavuşuyorsunuz.” ( Buhârî, “Cihâd”, 76)

İnsanın ,diğer insanlara ve canlılara gösterdiği şefkati, merhameti, Allah’ın da ona merhamet etmesine vesile olur. Efendimiz de; sadece Allah’tan sevap umarak hasta kardeşini ziyaret edenlerin yetmiş yıllık bir yol kadar cehennemden uzaklaştırılacağını bildirmiştir.

Ziyaret esnasında, hastaların yanında makul bir süre kalıp hatırını sormamız ve elimizden geldiğince ihtiyaçlarını karşılayabileceğimizi ona hatırlatmamız, ziyaretin adabındandır. Aynı şekilde, üzüntüsünü artıracak soruları ve meseleleri gündeme getirmeksizin, onun sağlığına kavuştuğunda başarabileceği güzel işlerden söz ederek moral vermemiz ve bu esnada karşılıklı duayı eksik etmeyerek varlığımızın da yokluğumuzun da Allah’ın kudretinde olduğu gerçeğini vurgulamamız yerinde olur.

Şüphesiz ki, yaratan ve doğruyu gösteren, yediren ve içiren, hasta olunca şifayı veren, canımızı alacak ve sonra tekrar diriltecek olan, ancak Allah’tır. ( Şuarâ, 26/78-81)

Hazreti Peygamberimiz:“Bir hastayı ziyaret ettiğinde, ondan senin için dua etmesini iste. Zira onun duası, meleklerin duası gibidir.” ( İbn Mâce, “Cenâiz”, 1)

Konu ile ilgili Yunus Emre ne güzel özetlemiş:

Bir hastaya vardın ise, bir içim su verdin ise,

Yarın anda karşı gele, Hak şarabın içmiş gibi.