31 Temmuz 2020… “Sevgi Adamı” Murat Göğebakan’ın aramızdan ayrılışının 6. yıldönümü. Kendisine yapılan her övgüye karşılığı estağfurullah olan, hayata karşı dilinden eyvallahı hiç düşürmeyen, bir programda seslendirdiği parçanın ardından dahi seyircilerden gelen büyük istek üzerine ikinci parçaya geçmek için diğer konuklardan özür dileyen, helallik isteyen gerçek bir sanatçı… Düştüğü kanser illetinden sevginin gücüyle ayağa kalkan ve sonrasında uğradığı bir ihanetle yıkılan bir âşık...

    Doğumuyla beraber acının ortasına düşmüş, acılarla yoğrulmuş ve sanatıyla üne kavuştuğu zamanda da acılar peşini bırakmamıştır. Kısa ömrüne pek çok albüm sığdıran eserlerini bütün âşıkların dilinden düşürmediği yüzü pek gülmemiş bir adamın öyküsünden söz ediyorum. 
Annesi, 17 yaşındayken Adana’da dünyaya getirmiş Göğebakan’ı. Yürüme çağına geldiğinde sağ ayağında bir problem olduğu fark edilir. Bu duruma Türkiye’de bir çözüm bulamayan annesi, kocasının askerde olmasından ötürü oğlunu alarak bir başına Almanya’ya gider. Almanya’da hem çalışan hem de oğluna derman arayan annesi, bu arayıştan pek de olumlu sonuç bulamaz ve 7 sene sonra Türkiye’ye geri dönerler. 1986 yılında yükseköğrenime başlayan Murat Göğebakan, üniversite eğitiminin ardından Çukurova Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak görev almıştır. Bu sırada bir evlilik yapan Göğebakan’ın Bülent isminde bir çocuğu dünyaya gelir. Eşiyle fikren anlaşamadıkları için 1994 yılında boşanırlar. Sonrasında ise pek çok müzik sevdalısının yaptığı gibi o da İstanbul’a gelerek müzik yolculuğuna büyük bir adımla devam eder. Gelişinin ardından 2 yıl sonra, 1997 yılında ilk albümünü çıkarır ve bu albümle bir anda Türkiye’nin en sevilen sanatçılarından biri konumuna gelir. Yine bu albüm vesilesiyle yılın en iyi çıkış yapan şarkıcısı unvanını kazanır. Büyük bir üne kavuşmasına rağmen kişiliğinde en ufak bir değişiklik olmamış aynı adam olmaya devam etmiştir. Yüreği Anadolu sevgisiyle dolu bir adam…

En parlak dönemini ise 2002’de “Ay Yüzlüm’’ albümünü çıkarmasıyla yakalamıştır. Bu albümde yer alan ve peygamber efendimize ithaf ettiği “Ay Yüzlüm’’ parçası, onu tüm Türkiye’nin tanıdığı bir sanatçı yapar. Onun şarkıları artık milyonların dilindedir. 

Ömrünün bu yıllarında yeni bir evlilik daha yapar. Sanatıyla ve çok iyi geçen evliliğiyle kavuştuğu güzellikler, onu dertlerden bir süre alıkoysa da 2009 yılında yine büyük bir sıkıntıya düşer. Gribe yakalanır ve grip bir türlü geçmek bilmez. Konserlerinin ve programlarının yoğunluğu sebebiyle doktora gitmek istemez ancak eşinin ısrarına dayanamayarak doktora gider. Grip için gittiği doktoru, vücudundaki morluklar nedeniyle lösemiden şüphelenir. Doktor, Murat Göğebakan’ı hastaneye yatırmak ister fakat o, ne düşünceli bir adamdır ki; “Söz verdiğim konserlerim var, bırak doktor gideyim” der. Doktoru mâni olur ve hastaneye yatırılınca kanser olduğu anlaşılır. Hastalık yeni başlarken teşhis edilmiştir. Morali çok yüksek olan Göğebakan, Allah’a olan inancını ve eşinin sevgisini en büyük güç kaynağı görür. Bunun göstergesi olarak da odasının kapısına “ Benim büyük bir Rabbim, küçük bir derdim var” yazılı bir kâğıt astırır. Hatta o öylesine umut doludur ki, odasındaki hasta yatağına değil refakatçi koltuğuna yatmaktadır. Bu duruma şaşıran doktorlara ise “O yatak hastalar için, ben kendimi hasta olarak görmüyorum ki.” cevabını verir. Yine hastanede yattığı 208 gün boyunca 50 şarkı yazacak kadar azimli ve sanat doludur. Geçen 208 günün ardından kanseri yenerek hastaneden çıkar. 

Hastalığından ötürü aylarca çalışamamıştır ve yaptığı masraflar sebebiyle borçları epey birikmiştir. Müziğe geri döner ve eski günlerdeki gibi dopdolu programlar ve konserler yardımıyla borçlarını ödemeye koyulur. Yaklaşık 350 bin TL olan borcunu ödemek için çok mücadele eder. Bu esnada onun için büyük bir felaket ortaya çıkar. Çok sevdiği eşinin kendisini aldattığını öğrenir. Ardı ardına gelen problemler özellikle de eşinin ihaneti onu çok yıpratır. Boşanmanın ardından duyduğu acı yüreğini öyle yakar ki, gün geçtikçe içine kapanır. Yüreğinin derinlerine gömülen acılar, tekrar ortaya çıkar ve 2010 yılında yendiği hastalığı yeniden nükseder. Bu sefer en büyük dayanağı olan eşi yanında yoktur, tutunacak dalı kalmamıştır. 
Onun yüreği, eşinin büyük ihanetine rağmen bir röportajında “Allah yolunu açık etsin, Allah mutlu bahtiyar etsin.’’ diyecek kadar insanlık yüklüydü. Eşiyle ayrılık sonrasında bu konu hakkında hiç konuşmadığını belirterek “Bu konu hakkında konuşursak yüzüne vurmuş oluruz, ayıptır böyle şeyler.’’ diyecek kadar üstün bir erdeme sahipti. Yüreğinde büyük bir kırıklık olduğunu belirtmesine karşın sevdiğini söylemekten de geri durmamıştır. Bu acılara rağmen hiç şikâyet etmemiş, yaşadıklarına takdir-i ilahi demiş ve Allah’tan gelen her şeyi başı gözü üstüne bilmiştir. Yine kendisine ihanet eden kadının ardından “O konu kapandı çünkü o sevginin olduğu yerde onun iki katı kadar da gönül kırgınlığı var. Telafisi imkânsız bunların, şu var ki; Allah mutlu etsin, bize düşen bu.’’ diyecek kadar nezaketliydi. Bundan sonra yaralı adlı parçasını her seslendirişinde “En güzel yarınlarla sen açtın yaramı’’ dediğinde dinleyen her yüreği paramparça ediyordu. Eserlerini o denli yürekten okuyordu ki, her dinleyenin yüreği o acıları yaşamış bir kişinin yüreğine dönüyordu.
Uygulanan tedaviler işe yaramaz, beş sene süren tedavi süreci fayda vermez ve 46 yaşında hayata veda eder. Adana’nın sokaklarında acıyla başlayan hikâyesi İstanbul’un kasvetli caddelerinde yine acıyla sona erer. Annesinin de dediği gibi kanseri yener ama ihaneti yenemez.

“Ben bu dünyadan gittikten sonra bir iki insan benim için iyi derse…’’ demişti. Şimdi milyonlar onun arkasından iyi diyor. 
O güzel seven adam şimdi yok. Anadolu Rock müziğinin usta ismi aramızdan ayrılmıştı. Şarkılarıyla o şarkıları yürekten okuyuşuyla bize, sevginin ve aşkın gücünü hatırlatan adam artık yoktu. O, gitmişti gitmesine ama bize büyük dersler ve yüreğimizde büyük izler bırakmıştı. Birini sevdiğimizde, birine özlem duyduğumuzda, ihanete uğradığımızda ve dahası en çetin günlerimizde onun şarkıları olacak yanımızda ve yüreğimizde…
Koca bir nesle sevmeyi, değer vermeyi, sabretmeyi, acılara göğüs germeyi ve en çok da Allah’a güvenip umutsuzluğa düşmemeyi anlattı. Kendisinin de dediği gibi “Allah vardı, sorun yoktu.’’ 

Bir tarafta kendisine ihanet ederek adeta onu öldüren kadına en ufak kötü bir söz söylemeyen bir adam varken; diğer bir tarafta ise kadınlara akıl almaz, yürek kaldırmaz muameleler yapan sanki ona o hayatı kendi vermiş gibi bir kadının canına kast eden caniler var. Özellikle birkaç yıldır bir hayli artış gösteren kadın cinayetleri, bizleri büyük şaşkınlığa ve hüsrana sürüklemektedir. Allah’ın emaneti olan, ayaklarına cennetin serildiği annelik durumuna namzet kadınlarımıza ne oluyor da böyle vicdansız, böyle ahlaksız, böyle insanlık dışı eylemlerde bulunuyoruz? Allah’ın verdiği cana, biz kim oluyoruz da kast edebiliyoruz?  Ümit ederim ki; dünyayı en kısa zamanda bir Murat Göğebakan naifliği, nezaketi, erdemi, güzelliği, insanlığı ve adamlığı sarsın. 
    
Muhammed MUHAMMEDOĞLU
[email protected]