Yaşam konulu birçok yazı, makale hikaye okumuşumdur. Çoğu da birbirine benzer şeylerdi. Ama bu okuduklarımdan aklıma yer eden ve unutamadığım çok nadir olmuştur. Bu nadir olanları da bir yere not etmeyi, saklamayı ihmal etmedim.

“Ne kadar acıdır, bilir misiniz?” diye başlayan bir yazı şöyle devam ediyordu:

“Korkularımız yüzünden kaybettiklerimizi düşünmek. Yalanlar üzerine kurulan gelecek, hatalardan dersler almamak, paylaşamamak, dünden kurtulamamak, iç çatışmalarla, maskelerle yaşamak.

Dün ölüdür. Şu an tek gerçektir. Yarın ise kucağınıza doğacak bebektir. Cesetlerin ve yeni doğan bebeklerin kaygısıyla yaşamı kendimize zehrediyoruz. Tek gerçek olan şu anı yani ‘şimdiyi’ yaşayamıyoruz.

Neden? Çünkü özgüven yoksunuyuz. Oturmamış, gelişmemiş kişiliklerimizle, toplumsal kalıplarımızla, kendimizi aşamadan, sıradanlıktan kurtulamadan birer robot gibi yaşamaya çalışıyoruz.

Paylaşmaktan korkuyoruz. Bizi rahatsız eden, hatalarla dolu geçmişimizi kendimize bile anlatamıyoruz. Kalmış ki başkalarına anlatmak düşüncesi bile bizleri ürkütüyor.

Oysa hata yapmak özgürlüğümüzdür. O doğal olan, öğrenmenin temeli sayılan ‘hata yapma’ özgürlüğümüzü kullanmış olmakla, başka bir ifadeyle, acıyı tatmak, hissetmek ‘tatlının’ iyi olduğunu da öğrenmek, anlamak olduğunu bilmiyoruz.

Üç yaşındaki bir çocuğa elini sobaya vurduğunda canı yanacağını defalarca söylemeniz bir şey ifade etmeyecektir. Elini sobaya vurarak, canının yanması ile sobadan uzak durması gerektiğini yaşayarak öğrenecektir.

Lütfen yaşamaktan korkmayınız. Paylaşmak, mide bulantısı olup da kusamayan hastanın, kasılmaları göze alarak, parmak atıp kusması, birkaç gün mide kasılmasına razı olup, sonrasında sağlığını kazanması gibidir.

Beyni-bilinç altı dolu olan insan, sürekli mide bulantısıyla yaşayan hasta gibidir. Sevgiyi, sevmeyi bilmiyoruz. En önemlisi kendimizi sevmiyoruz.

Sevgi, ilgi ve bilgi ile gelişir. 

Kendimizi tanımak, bilmek, değerli görmek ‘kendini sevme’nin anahtarıdır.

Hangimiz, bir aynanın karşısına geçip, kendimizle yüzleşme cesaretini gösterebiliyoruz? Dürüstçe kendisiyle yüzleşebilen insan, doğrularını-yanlışlarını görüp, kendisini değiştiren, geliştiren, paylaşmaktan ve gerçeklerden korkmayan bir insan olur.

İnsanlar dünyada benzersiz ve tektir. Benzersizliğimizi fark etmemiz, değerimizin de farkındalığını hissetmemizdir.

Tüm hatalarımıza rağmen değerli ve benzersiz olduğumuzu bilmemiz, acımızı hafifletir, özgüveni, özsaygıyı ve en önemlisi kendimizi sevmeyi bize öğretir. Bu da kişisel bütünlüğümüzün temelini oluşturur.”

Deneyimlerimiz ve çektiğimizi düşündüğümüz acılar gerçekte kendimizi bulmamızı sağlar.

Yani olumsuzluktan olumluyu yakalamış olmakla biz, sıradanlıktan kurtulup, gelişmiş birer insan olarak ‘İNSAN’ olmanın hazzını yaşarız.

İşte o zaman yaşam bir başkadır, sevgi, saygı, güven, dostluk bir başka anlam taşır...

Günün Sözü:

“Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsanız hayatınızı bir amaca bağlayın, kişilere veya eşyalara değil…(Albert EINSTEIN)”