Öyle olmadı. İnce ince plânladığımız, öyle olacağını sandığımız pek çok şey, öyle olmadı. Ama “öyle” olması, sanki gerçekleşebilecek en güzel olasılıktı. Olmayınca belki kahrolduk, umudumuzu kaybettik. Sonra zaman geçti. Günler, rüzgâra kapılmış kuru yapraklar gibi sürüklenip gitti önümüzden. Bu kez de “iyi ki” dedik. İyi ki öyle olmamış.

Hiçbir şey sandığımız, bizim dışarıdan gördüğümüz gibi değil. Hatta emin olduğumuz şeyler bile. Bazen öyle kesin yargılı oluruz ki aksi mümkün değil gibi gelir. Birini seviyoruzdur ve bundan eminizdir. Bir başkasından nefret ederiz ve sanırız ki bu en doğru histir. Çok iyi bildiklerimiz, sevgili gördüklerimiz, düşman saydıklarımız… Hepsi bizi yanıltmaya sözleşmiş gibi sonradan değişiverir.

Birinin gözlerine bakarız ve bu bir çift gözde gördüğümüz ışıklı çizgileri asla unutmayız. Onun da aynısını yaptığını düşünürüz. Bizim gözlerimizdeki hâreleri aklına kazıdığına inanırız. Bir cümle kurar bazen, biz de ömrümüzü bu güzel söze bağlarız. Onun da bunu istediğini sanırız, bizim sözlerimizi unutmadığını varsayarız.

Ancak sizin için değerli bir an, belki onun için sıradandı…

Sizin aklınıza kazıdığınız sözleri, o söyledikten saniyeler sonra unutuverdi.

Bel bağladınız belki bir gülüşe, bir gamzenin küçük çukuruna…

Bir bakış yüreğinize işledi…

Beraber yürüdüğünüz yollardan geçerken konuştuklarınız bir bir canlanıverdi…

Unutmak için günler, geceler yetmedi. Oysa sizin unutamadıklarınızın, onun için hatırlanacak bir anı bile değildi…

“Keşke” dedik bu kez de. Keşke öyle olmasaydı. O gülüş aklımızda kalmasa, bir gamzeye ömrümüz sığmasa, bir sözden umutlanmasak, o gözlerdeki ışıklı çizgileri hiç görmesek…

Hepsini toplayın şimdi. “İyi ki”leri getirin, “keşke”leri sıraya koyun, “olmaz”lar ıoldurun, “gitmez”leri bir bir gönderin, “bitmez” dediklerinizin üstüne bir bardak su için. Hepsi sizin. En kıymetli parçaları işte bunlar hazinenizin.

Hayatı anlamak için bugünden, şu anki “ben”den medet umduk hep. Yarın olunca da dünkü halimize bakıp güldük; ne kadar da toymuşum, diyerek. Unutmayın, belki biz de birileri için o bakışları görmeyen, o sözleri düşünmeden söyleyen “o” idik.

Bu demek değil ki her ânımızı ölçüp biçerek yaşayalım. Tek bir kuralı var aslında hayatın; sıradan ve basit yaşa. Hiçbir şeyi fazla büyütme, hiç kimseyi çok önemseme, hatta kendini bile. Kimsede iz bırakmadan yaşamdan alacaklarını al ve yaşayabildiğin kadar yaşa. İlk sen değilsin bu yollardan geçen. Korkma ölmezsin kederinden. Yahut en mutlu da sen sayılamazsın bu adaletsiz dünyada, mutlu olmak için bir kedinin başını okşamak kimilerine yeterken.

Ne bir kahramandır insan ne de korkak sayılır tümüyle. Ne cesur denir ona bir tek adım atmakla ne de iradesiz sayılır yerinde saymakla.

Çünkü hepimiz için hikâye aynıdır aslında; olmaya çalıştıklarımızın yarısıyla göçüp gideriz…