Kulağa çok hoş gelen bir isim… Sansarak... Bu adı belki ilk defa duyuyorsunuz… Ama 4 yanı dağlarla çevrili bu bin yıllık Osmanlı Köyü, cepleri fakir ancak yürekleri hepimizden zengin insanlarla dolu... Eski evlerinin kapısını çaldığınızda, korda demledikleri çaylarından ikram etmeden bırakmayacak kadar zenginler... Ve hizmet bekliyor Sansaraklı... Her Türk vatandaşı kadar hizmet almaya hakları da var... Yetkililere duyurulur...

Osmanlı ordusuna at yetiştirildiğinden dolayı yıllar yılı Sarıkısrak ismiyle bilinen 1000 yıllık köy (artık mahalle) şimdilerde Sansarak adıyla varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bursa’ya 102 km, İznik'e 17 km uzaklıkta bulunan mahallenin iklimi Marmara iklimi ve mahalleli geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlıyor. Ayrıca mahallenin tam karşısında bulunan yöre halkının Keltepe diye adlandırdığı tepede Kurtuluş Savaşı’nda kazılan cepheler bulunmaktadır ve Atatürk’ün bizzat gezip teftiş ettiği ileri sürülür. Tepe bölgeye tamamen hakimdir. Mahalleliye göre büyük ihtimalle burada top bataryaları bulunmaktadır.

GÜRÜLTÜYÜ GERİDE BIRAKARAK

Birkaç gün önce Yunusemre Mahallesi Muhtarı Sevinç Mutlu’nun daveti üzerine, beş kişilik bir ekip dört bir yanı dağlarla çevrili olan Sansarak Köyü’ne doğru yol aldık. Her ne kadar hiçbirimiz ilk defa İznik’e gitmiyor olsak da, her seferinde olduğu gibi yine İznik Gölü’nün muhteşem görüntüsüyle büyülendik. Şehirleri, gürültüleri geride bırakarak daha önce varlığını dahi bilmediğim bir köye doğru (Sansarak) ilerlemeye devam ederken, her birimiz ağaçların arasından giden yolun, doğanın, temiz havanın tadını çıkardık.

ÇİÇEK KOKUSUNU TAKİP EDİN

Sansarak Köyü’ne yaklaştıkça heyecanlandığımı fark ettim. Muhtar Mutlu’dan dinlediklerimden halkın fakir olduğunu ve de fazlasıyla yardıma ihtiyaçları olduğunu biliyordum. Ancak göreceklerimin tahmin edeceklerimden çok daha öte olduğundan bihaberdim. Ağaçların arasından giden yol kenarlarında tarlalar görülmeye başlayınca, köye yaklaştığımızı anladık. Kaldı ki buram buram gelen domateslerin, biberlerin, tarla kenarlarına ekilmiş çiçeklerin kokusunu hissetmemek mümkün değildi.

HER TARAF TOPRAK RENGİ

En nihayetinde yolculuk yaptığımız minibüs ile köy meydanında durduk ve kafile olarak köye ayak bastık!.. Araçtan indiğimizde ilk dikkatimi çeken solumda kalan cami ve önünde Bursa Büyükşehir Belediyesi yazan elektronik bir saat oldu. Hemen karşısında da çok eski bir kahvehane... Daha sonra öğrendim ki bu köyde çay, korda yapılıyormuş. Az ileride bir kahvehane daha vardı... O zaman, burası köy meydanı olmalıydı. Etrafa bakındım. Her taraf toprak rengiydi…

İN CİN TOP OYNUYOR

Evler dağla o kadar iç içeydi ki, sanki evden çıkan dağa ayak basacaktı. O kadar eskilerdi ki, dip dibe ve iç içe sıralanmış o mekanlarda sanki hiç kimsecikler yaşamıyordu. Kahvehanenin önünde oturan bir iki adamın dışında, köyde deyim yerindeyse in cin top oynuyordu. Sanki 70 haneli bir köye değil de, hayalet bir köye gelmiştik. En azından gördüğümüz evler eski ve terk edilmiş görüntüsündeydi.

FAKİRLER HEM DE ÇOK

Bu düşüncelerle daracık sokakta ilerlerken birden 'ev' denilmeyecek kadar eski bir yerin önünde çok yaşlı bir nine gördüm. Ne yalan söyleyeyim, işte o an bir an için de olsa ürperdim. Nine, harabe evinin kapısının önüne oturmuş, elinde bastonu, masmavi gözleriyle bana baktı. Selam verip biraz sohbet ettikten sonra, isminin Ayşe olduğunu öğrendim. Kapısında oturduğu 'ev'de ikamet ettiğini söyledi. Ne o içeriye davet edebildi ne de göreceklerimden korktuğumdan ben içeri girmeyi teklif edebildim. Anlatılması güç değil, görülmesi, yaşanması gereken bir durumdu. Beş çocuğu vardı Ayşe Nine’nin. İkisi İznik’te, üçü de köyde… Fakirlerdi! Hem de çok fakirlerdi. Ve bu durum sadece Ayşe Nine’den ibaret değildi. Çünkü bu köyde yaşayan ve aynı durumda olan daha nice Ayşe nineler vardı.

HİZMET BEKLİYORLAR

Sözün özü; Sansarak Köyü’nün çocuğundan en yaşlısına kadar, herkesin yardıma ihtiyacı var. Ve de 1000 yıllık köyün kurtulmaya, evlerin gerekirse restore edilmeye, en azından hayalet görüntüden çıkmaya, hizmete ihtiyacı var. “İznik Belediyesi ne yazık ki köyümüze hiçbir hizmet getirmiyor” diyen Sansarak Köyü Muhtarı İsmail Altın’ın sesini duyurmaya ihtiyacı var. Dedim ya… Orada, çok uzaklarda geçmişi bin yıla dayanan bir köy var… Ve bu köyde çok samimi, çok güzel, yüzleri, elleri kirli, üstleri çamurlu ancak pırıl pırıl bakan gözleri, kocaman yürekleriyle, tertemiz, saf çocuklar ve halk var. Sansarak Köyü’nün belediyelere ve bizlere ihtiyacı var…

İYİ Kİ VARLAR!..

İyi ki gittim, iyi ki Sansarak Köyü’ne birkaç saatliğine de olsa misafir oldum. O güzel insanlarla kocaman tahta kaşıkla salça karıştırdığım, fasulye ayıkladığım, kahvede kozda pişen çaydan içme fırsatı bulduğum, çeşmelerinden akan sudan içtiğim, bu güzel çocuklarla objektife el sallama fırsatı bulduğum için, kendimi çok zengin görüyorum. Ve de bu yüzden, Sansarak Köyü’nün kocaman yürekli insanlarına teşekkürü borç biliyorum. İyi ki varlar… Dilerim Sansarak Köyü 2 km uzaklıkta bulunan Sansarak Kanyonu’yla değil, bin yıllık geçmişiyle anılır ve hak ettiği değere kavuşur. Yoksa Osmanlı’dan ve atalarımızdan kalan geçmişimize çok ama çok yazık olur.