SON DAKİKA
Hava Durumu

#Gebelik

A Gazete - Gebelik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Gebelik haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Hamile kadınların tüketmemesi gereken besinler Haber

Hamile kadınların tüketmemesi gereken besinler

GÖKÇE ÇALIŞCİ Bebeğinizin dünyaya sağlıkla gelmesi için hamileyken tükettiğiniz besinlere dikkat etmeniz gerekiyor.  Sağlıklı bir yaşamın kaynağı sağlıklı bir beslenme düzeninden geçer. Peki bu sağlıklı beslenme düzeninin içinde neler olmalı? Anne adayları hangi besinlerden uzak durmalı? SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ Pastörize edilmemiş sütler  Listeria bakterisi taşır. Bu bakteriler düşüğe, enfeksiyon ve iltihaba sebep olur. Eğer bu ürünler kullanırsanız  ölü doğuma sebep olabilirsiniz. Çiğ süt olarak satın aldığınız sütleri kaynatmak yeterli olmayabilir. SUSHİ Hamilelik döneminde uzak durmanız gereken bir diğer besin ise çiğ veya az pişmiş bütün et ürünleri. İyi pişmemiş etin içinde  toxoplazma bakterisi bulunur. Bu da yine düşük yapma riskinin doğurur.  SAKATAT Yüksek miktarda A vitamini içeren bu gıdalar bebek için tehlikelidir. Sakatat harici özellikle karaciğerden uzak durmanız gerekir. RAFADAN YUMURTA Yeteri kadar pişirilmeyen yumurta da salmonella riski ile karşılaşabilirsiniz. Bu bebeğinize direkt zarar vermese de, gıda zehirlenmesine yol açar.  ALKOL Alkol ölü doğuma düşüğe sebep olduğu için hamilelik süresince tüketilmemelidir.  Çok yüksek olmayan miktarlarda alkol bile bebeğin beyin gelişimini  etkiler. Ayrıca fetal alkol sendromu olarak bilinen  duruma yol açar ve yüz deformiteleri, kalp defektleri ve zeka geriliğine sebep olur

Dağ yöresine 'sağlık'lı dokunuş Haber

Dağ yöresine 'sağlık'lı dokunuş

Daha önce iki kez ölü doğum yapan ve riskli gebeliği olduğu için sıkı takip edilen Yeter Durmuş’un, 23 Eylül Cumartesi günü eşinin gece vardiyasında olduğu saatlerde doğum sancıları başladı. Maden ocağında çalışan eşini durumdan haberdar etmek isteyen Durmuş, yerin metrelerce altında çalışan eşinin telefonuna ulaşamadı. Aynı işletmede çalışan sağlık evinde görevli Ebe Gözde Birdal’ın kocası Onur Birdal, durumu öğrenince hemen eşine bildirdi. Eşi vasıtası ile haberdar olan Ebe Birdal, vakit kaybetmeden 112'yi ararken kontrol amaçlı Durmuş'un evine gitti. Durmuş'u muayene eden Birdal, doğumun başladığını anlayınca kolları sıvadı. Zorlu sürecin ardından sabah saatlerinde bebek sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi. Doğum sonrası anne ve bebeği, kontrol amacıyla Bursa Şehir Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Hastanedeki 10 günlük tedavilerinin ardından taburcu olan anne ve bebeğini, köyde doğumu gerçekleştiren Ebe Gözde Birdal karşıladı. Anne ve bebeği sağlıklı görünce gözyaşlarına hâkim olamayan Birdal, “Riskli bir gebe olduğunu takiplerimiz sırasında farkına vardık. Gebemizin önceki iki doğumu ölü doğum olmuş. İki yıldan daha sık aralıklarla gebe kalmış ve koagülasyon bozukluğu vardı. Biz köyde olabildiğince takiplerini düzenli olarak yaptık. Doğumu sezaryen ile özel bir hastanede olacaktı. Bizim için de sürpriz oldu” dedi. Haberi eşinden aldı Ağrıları başlamasına rağmen Durmuş’un hastaneye gitmediğini belirten Birdal, “Daha öncesinde kendisini artık doğumun planlanması gerektiği konusunda uyarmıştım. Bursa buraya uzak, doktorunla bu durumu konuşun demiştim. Sanırım bu noktada biraz geç kalmışlar. O gece eşi işe gidiyor. Ağrıları başlayınca eşine ulaşamıyor. Ambulansı da aramıyor. Sabah olduğunda ağrıları daha da şiddetleniyor. Eşine ulaşmak için arıyorlar ancak eşi madende yerin 260 metre altında. Bir tek benim eşimin telefonu çalıyor. Eşim başta ne olduğunu anlamıyor tabi. Sonrasında doğum olabileceği için beni aradı. Bunun üzerine kızımı uyandırdım. Saat 7:30’du. Ambulansı aradım ve gebenin tüm anamnezini verdim. Doğumun başlayıp başlamadığını kontrol edeceğimi, muayene edip bildireceğimi söyledim ve koşarak çıktım” şeklide konuştu. Doğumdan başka şansımız yoktu Gebenin evine geldiğinde doğumun son evresine geldiğinin altını çizen Birdal, “Ağrılardan dolayı iyi değildi. Beni çok fazla duymuyordu. Zar zor muayene edebildim. Muayene sırasında baktım ki bebek artık çıkıma çok yaklaşmıştı ve doğum kaçınılmazdı. Doğumu yaptırmaktan başka şansım yoktu. Bu yüzden risk aldım ve doğumu gerçekleştirmek için elimden geleni yaptım. Bebek çıktığında oldukça kötüydü. Ama canlandırma müdahaleleri ile bebeği kendine getirdim. Hiçbir malzemem olmadığı için kordonu kesmedim sadece bekledim. Dakikalar sonra ambulans geldi. Onların yardımıyla kordonu kestim. Daha sonra plasentayı bütün parçaları ile doğurtup bebeği güzelce giydirip hazırlayıp anneyi emzirterek ambulans ile gönderdim” ifadelerini kullandı. İlk kez baba olma heyecanını yaşayan Halil Durmuş ise, “Eşime ulaşamadım. Doğum olmuş. Ben gece vardiyasındayken ebe hanım sağ olsun yetişmiş, kendisine ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum” dedi. Anne Yeter Durmuş ise, “Çok şükür bebeğimi elime aldım. Herkese çok teşekkür ediyorum” diye konuştu. Kaynak: Bülten

Doğum sonrasında sağlıklı kilo verin Haber

Doğum sonrasında sağlıklı kilo verin

Kontrollü kilo alımının doğum sonrası dönemde bu kilolardan daha kolay kurtulmayı sağladığını ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, "Kontrolsüz kilo alımı ise gebelik sırasında ve sonrasında birçok sağlık problemine yol açar. Aşırı kilo almış anne ve bebek sağlığı açısından diyabet, yüksek tansiyon ve iri bebek gibi riskleri artıracağı gibi gebelik sonrasında kaybedilmeyen ve kalıcı olan kilolar, kalp damar sağlığını bozabilir. Gebelik boyunca, kişinin gebelik öncesi kilosuna göre değişmekle beraber, 7-18 kilo kazanımı normaldir. İdeal kilo kazanımı sağlayan anneler, doğum sırasında 5-7 kilogram, doğum sonrası 2-3 kilogram kaybederek ve emzirme döneminde artan enerji harcaması ile birlikte sağlıklı beslenme, su tüketimi ve aktiviteyi artırma ile ideal kilolarına ulaşabilirler" dedi. "Beslenme planı ile süt miktarını-kalitesini artırmak ve ideal kilo kaybı sağlamak mümkün" Süt, yoğurt, peynir, yumurta, balık, tavuk, et, kuru baklagiller, tam tahıllar, sebze, meyve, zeytinyağı, ceviz gibi besin gruplarını enerji ihtiyacınıza uygun miktar ve porsiyonlarda dengeli ve düzenli olarak tüketilmesinin önemli olduğunu belirten Güngör, "Tam tahıllı gıdalar, yulaf, kuru baklagiller, enginar, kereviz, bezelye, brokoli, ıspanak, patates gibi taze sebze ve muz, elma, ayva gibi taze meyveler, çiğ kuruyemişler ve kuru meyvelere günlük beslenme planınızda mutlaka yer verin. Günde 3 litre su tüketin. Güvenli bitki çayı, ayran, çorba, meyve suyu, komposto tüketerek sıvı alımınızı artırın. Basit şeker içeren yüksek kalorili tatlılar, çikolatalar tüketmeyin. Yerine az şekerli sütlü tatlı, basit şeker ilave edilmemiş komposto, kakao, bal, pekmez ile tatlandırılmış besinler tercih edin. Düşük kalorili diyetler bazal metabolizma hızını düşürür ve anne sütünün veriminin azalmasına sebep olur. Bu dönemde hızlı kilo kayıpları yerine, ideal kilo kayıpları hedefleyin. Gebelik sonrası, emziklilik döneminde ilk 6 ay anne sütü önemlidir. Annenin sağlıklı-dengeli ve çeşitli bir beslenme planı ile süt miktarını-kalitesini artırmak ve ideal kilo kaybı sağlamak mümkündür. Beslenme uzmanına danışmak, enerji ve besin öğeleri ihtiyacına uygun, kişiye özgü diyet planı uygulamak bu süreci sağlıkla sürdürmeyi sağlayacaktır" şeklinde konuştu. Kaynak: İHA

Doğum travmasının kadınlar üzerindeki etkileri Haber

Doğum travmasının kadınlar üzerindeki etkileri

Medipol Üniversitesi Pendik Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Canan Acar Demir, her 100 kadından 4’ünü etkileyebilen doğumla ilişkili travma sonrası stres bozukluğuna ilişkin uyarılarda ve bilgilendirmelerde bulundu. Demir, “Doğum yapmak pek çok kadın için hayattaki en mutluluk verici, en özel ve eşsiz bir deneyim olarak nitelendirilir. Ancak maalesef bazı kadınlar için ise doğum eylemi bir çeşit travma olarak hafızalarda yer ediyor. Doğum anı hatırlatıldığında yoğun kaygı, öfke, korku, suçluluk hissetmek, doğum hakkında aniden zihinde canlanan olumsuz hatıralar ve düşünceler, yorgunluk, uyku sorunları, konsantrasyon güçlükleri bu travmanın belirtileridir. Doğumla ilişkili travma sonrası stres bozukluğu olarak tanımlanan bu durum genel olarak 100 kadından 4’ünü etkilerken, risk faktörlerini taşıyan kadınlarda yüzde 18 oranında karşılaşılmaktadır” diye konuştu. Bu kadınlarda risk daha yüksek TSSB için risk altında olanları Demir, şöyle açıkladı: “En büyük risk altındakiler depresyon ve anksiyete gibi önceden psikiyatrik hastalığı olanlar ve önceden psikolojik travma (özellikle cinsel istismar) geçirmiş olanlardır. Doğum eylemi ve doğum sürecindeki pek çok olay, kadınların kendilerinin veya bebeklerinin engelli kalmasına ve hatta ölümüne neden olabileceği korkusuna yol açabilir.  Örneğin ağrılı veya uzun süreli doğum, kötü kontrol edilen doğum ağrısı, bebeğin doğuma bağlı travmaya maruz kalması, vakum veya forceps gibi alet yardımlı doğum, doğum sonu kanama veya acil sezaryen doğumlarda bu risk daha fazladır. Ayrıca önceki gebelik kaybı, erken doğum ve yüksek riskli gebelik durumunda da TSSB riski artar. Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde bebekleri olan kadınlarda önemli ölçüde daha fazla travma sonrası stres belirtileri yaşarlar.” İlk doğum deneyimi olumsuz olanlar daha az çocuk sahibi Dr. Öğr. Üyesi Demir, değerlendirmelerini şu şekilde sürdürdü: “Yapılan bir araştırma, ilk doğum deneyimi olumsuz olan kadınların daha az çocuk sahibi olduğunu ve gebelik aralığının daha uzun olduğunu ortaya koydu. Sağlık profesyonelleri olarak doğum travmasını sadece fiziksel yaralanma ile ilişki olmadığı ve annenin ruh sağlığının, anne-bebek, anne-eş ilişkisi ve sonraki doğum üzerinde uzun vadeli etkileri olabileceğine dikkat çekmeliyiz. Anne adaylarını hem bedensel hem de ruhsal olarak şuurlandırmak ve doğum sürecine hazırlamak için gebe okulu adı altında eğitimler düzenlemekteyiz. Bu eğitimlerde gebelikte oluşan fizyolojik değişiklikler, şikâyetler ve riskli durumlar, gebelikte günlük yaşam ve beslenme, gebelik ve lohusalık psikolojisi, doğum ağrısı ile başa çıkabilme teknikleri, masaj ve nefes tekniklerine kadar ayrıntılı bilgiler uzman doktor, ebe, hemşire ve fizyoterapistlerden oluşan deneyimli ekibimizce verilmektedir. Her kadının gerek takip oldukları doktorlarından danışmanlık alarak, merak ettiklerini işin uzmanlarına sorarak, gerekse eş ve yakınlarının sosyal desteklerini de alarak endişelerden, travmadan uzak güzel bir doğum deneyimi yaşaması mümkündür.” Kaynak:İHA

Kabızlık anne olmayı engelliyor! Haber

Kabızlık anne olmayı engelliyor!

Kadın hastalıkları arasında miyom en sık görülenlerden biri. Anne olmaya engel olabilen, düşüklere yol açan miyomların her 10 kadından 6'sında görüldüğüne dikkat çeken uzmanlar, miyomlarla ilgili açıklamalarda bulundu.  Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Melih Gündüz, "Kadın rahminin kas tabakasından kaynaklanan iyi huylu (selim) urlar" olduğunu; bunların da rahim içi, rahim dışı ve rahimin adet kanaması olan yüzeyinde olmak üzere üç çeşit olduğunu ifade etti. SIK İDRARA ÇIKMA DURUMU Miyomların şişkinlik, kabızlık, kanama fazlalığı, sistit, infertilite (kısırlık), düşük yapma, erken doğum gibi belirtiler verdiğine değinen Dr. Gündüz "Ancak miyomların büyük bir kısmı hastalarda şikâyete neden olmadan seyredebilir, bunların pek çoğu jinekolojik muayene sırasında fark edilir. Yine de bazı miyomlar, özellikle büyük olanlar mesaneye baskı yapıp mesanenin esnemesini engeller, bu da sık idrara çıkma sonucunu doğurabilir." dedi. MİYOM TEKRAR EDEBİLİR Sıklıkla 30-45 yaş aralığında rastlanan miyomların ergen ve genç erişkin yaş gruplarında nadiren görüldüğünü, bununla birlikte daha önce miyom ameliyatı olanlarda miyomun tekrar etme ihtimalinin daha fazla olduğunu söyledi. GEBELİKTE MİYOM BÜYÜR Miyomun belirli bir nedeni olmadığına dikkat çeken Dr. Gündüz "Ancak östrojen hormonu miyomun büyümesine sebep olur. O sebeple gebelikte miyomlar büyürler. Vücudun hormon sisteminden etkilendikleri için, menopoz sonrası dönemde küçülme eğilimindedir." diye konuştu. BELİRTİ VERMEZLER Genellikle belirti vermediği için jinekolog kontrolü sırasında fark edildiğini vurgulayan Dr. Gündüz, kesin tanı konulması için hastanın öyküsünü öğrenir ve fizik muayene gerektiğini, yüksek çözünürlüğe sahip ultrason teknolojisi sayesinde de mercimek büyüklüğündeyken dahi miyomların tespit edilebildiğini anlattı. KANSERE DÖNÜŞEBİLİR! Miyomun binde 2 gibi çok nadir bir oranla kansere dönüştüğünden bahseden Dr. Gündüz yine de menopoz döneminde büyüyen kötü huylu habis miyomların takip edilmesini tavsiye etti. Bunun dışında bebeğin rahimde tutunmasına engel olabildiği gibi (özellikle rahim iç duvarındaki miyomlar), tutunan embriyonun düşmesine de sebep olduğu; öte yandan erken doğum ve buna bağlı bebek ölümlerine yol açtığı konusunda uyarılarda bulundu. HER MİYOM AMELİYAT İLE ALINMAZ Her miyomun ameliyatla alınmasına gerek olmadığının altını çizen Dr. Gündüz "Ancak alınacak her miyom da aynı tür cerrahi ile alınmaz. Genellikle üç çeşit cerrahi seçeneği vardır. Hastanın karnından hiç kesi yapmadan yapılan Histeroskopik myom cerrahisi, aslında girişimsel bir cerrahidir. Zira hastanın vajinasından kamerayla rahmine bakılır. Yine ince bir çubuğa benzer bir cihaz yardımıyla miyom alınabilir. Bazı miyomların ameliyatla alınması gerekebilir. Ameliyatta da 2 tür vardır; açık ve kapalı ameliyat. Açık ameliyat günümüzde endoskopik ve robotik cerrahinin gelişmesi nedeniyle çok az yapılan bir ameliyat türüdür. Zira sezaryen ameliyatında olduğu gibi hastanın karnında kesi açmak gerekir. Günümüzde laparoskopi ya da robotik cerrahi yöntemleri sık başvurulan yöntemlerdendir. Bu yöntemde hastanın karnına kesi açılmaz, robot kolunun gireceği 5 mm'lik iki ya da üç delik açılır ve cerrahi kollar ile ameliyat gerçekleştirilir. Kan kaybı minimum düzeydedir, hasta çok kısa zamanda normal hayatına dönebilir." sözleriyle tedavi yöntemlerini anlattı. KANAMA ÇOK AZ GÖRÜLÜR Dr. Gündüz son olarak, endoskopik ve robotik cerrahinin faydalarını "Kanama çok çok az olur; dikiş gerektirmez; hastaları bir gece sonra ya da aynı gün evine döner; bir hafta sonra her türlü işini yapabilir; günlük hayatına, rutinine geri dönebilir." diyerek anlattı. Kaynak:İHA

Gebelikte doğru beslenme nasıl olmalı? Haber

Gebelikte doğru beslenme nasıl olmalı?

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Selahattin Kumru, gebelikte doğru beslenmenin nasıl olacağına yönelik olarak anne adaylarına tavsiyelerde bulundu. Kumru, “Genelde halk arasında 'Hamilelerin iki kişi olduğu için iki kişilik yiyecekler' yönünde yanlış bir algı var. Hamileler normal beslenmelerine devam edecekler, ama gebe olduklarını unutmadan bazı şeylere dikkat edecekler. Vücut kitle endeksi normal olan hamileler günlük ortalama 30 kalori alacak. Bu kalorinin yaklaşık yüzde 40’ı karbonhidratlardan gelecek. Geri kalan yüzde 60’lık bölüm ise yağlardan ve proteinlerden. Yağ olarak omega 3'ten zengin gıdalar var. Ceviz, fındık, badem, kaju gibi ürünlerde bol miktarda hem yağ var hem de omega 3'ten zengin. Bitkisel olarak da fasulye, nohut gibi gıdalar da protein açısında zengindir. Yeşillik barındıran salatalar oldukça kıymetlidir. Hamilelere az olacak şekilde sık beslenme tavsiyesinde bulunuyoruz. 3 ana öğün, 3 ara öğün olarak planlanabilir” diye konuştu. ‘Haftada 2-3 porsiyon balık tüketilmelidir’ Prof. Dr. Kumru konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gebe kalmadan 3 ay önce folik asite başlar ve gebeliğin 3’üncü ayına kadar devam ederse bebekte beyin omurilik sıvı defektleri yüzde 50 azalabilir. Bunu mutlaka yapmak lazım. Protein kaynaklarını çok iyi almaları gerekir. Aynı zamanda omega 3 bebeğin beyin gelişimi açısından da çok önemlidir. Kesinlikle haftada 2-3 porsiyon balık tüketilmelidir. Normal sezon balıkları tüketilebilir” şeklinde konuştu. Bebekte cıva zehirlenmesi olabilir! Hamilelikle folik asitin önemi hakkında bilgi veren Kumru, “Folik asit eksik olması durumunda sorunlu gebelik olabiliyor. Gebe kalmayı düşünendenler gebelikten en az 4 ay önce 0,4 miligram kullanmaya başlamalıdır. Gebeliğin 12’nci haftasına kadar devam edecek. Uzak durulması gerekenler ise deniz ürünlerinin bir kısmından uzak durulması gerekir. Dipte yaşayan deniz ürünleri bünyelerinde cıva barındırabilirler. Cıva bizim gebelikte istemediğimiz bir şeydir. Bebekte cıva zehirlenmesi olabiliyor” sözlerine yer verdi. ‘Gebelerin demire ihtiyacı olabilir’ Vitaminlere karşı da vatandaşları uyaran Kumru, “Hamileler vejetaryen, çoğul gebelik değilse çoklu vitamin takviyesinin gebelik sonuçlarına olumlu bir etkisi gösterilmemiş. Normal gebeler düzgün besleniyorsa bunların vitamin ihtiyacına gerek yok. Vejetaryenlerin ve çoğul gebeliklerin ihtiyacı var. Ayrıca gebelerin demire ihtiyacı olabilir. Demir için de her gebeye standart başlamıyoruz, değerleri düştü ise başlıyoruz” açıklamasına yer verdi. Kaynak:İHA

Gebelik dönemini kolaylaştır Haber

Gebelik dönemini kolaylaştır

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Levent Konur, gebelikte aerobik, kuvvetlendirme ve esneklik olmak üzere üç tip egzersiz yapılabileceğini belirterek, anne adaylarına önemli bilgiler verdi. Dr. Konur, egzersiz çeşitlerinin yararları hakkında, “Yüzme, bisiklet ve zemin hareketleri gibi aerobik egzersizler kondisyonu artırır. Kuvvetlendirme egzersizleri kas ve kemikleri güçlendirip, yaralanmalardan korur. Esneklik egzersizleri ise hareket etmeyi kolaylaştırır, vücut duruşunu iyileştirir, dolaşımı artırıp kas ve omurga ağrılarını azaltır. Genel olarak tüm egzersizler endorfin salgılanmasını sağlayarak mutluluk hissi verir" diye konuştu.  Gebelik egzersize başlama dönemi değildir! Daha önce hiç spor yapmamış gebe için egzersize başlamak daha çok dikkat gerektirir” diyen Dr. Konur, anne adayının doktorunun görüşünü alarak ve gerekirse başka dal uzmanlarının da planıyla egzersiz yapabileceğini vurguladı. Dr. Konur, gebelikte egzersiz planı yapılırken önceden yapılan egzersizlerin, o sırada gebeliğe eşlik eden başka hastalıklar olup olmadığının, gebeliğe başlangıç kilosunun, gebenin çalışıp çalışmadığının göz önüne alınması gerektiğine dikkat çekerek, “Daha önce çok yüklenmediği kas, eklem ve kemiklere yüklenmek sorunlar doğurabilir. Başlangıç kilosu da önemlidir. 50 kilo ile gebeliğe başlayan gebe ile 80 kilo ile başlangıç yapan gebe arasında mutlaka fark olacaktır. Fazla kilolu, obez veya morbid obez olarak tanı alan gebelerde mutlaka kalp ve solunum sistemleri iyi değerlendirilmelidir. Ayrıca gebelikte alınan kilo da önemlidir. 20 kilogram almış gebe harekete zorlanırsa diz eklemine gelen yük 10 kat artacağından menisküs zedelenmelerine yol açabilir” dedi. ‘Hareketsiz yaşam önlenmelidir’ Dr. Konur, gebenin çok sakin, hareketsiz bir yaşam sürmesinin sakıncalar doğurabileceğine değinerek, “Gebelikte en önemli komplikasyonlardan biri olan emboli riskini azaltabilmek için hareketsiz yaşam önlenmelidir. Gebeliğe başlangıç kilosu da günlük aktivite de embolinin önlenmesinde önemli etkenlerdendir” ifadelerini kullandı. Gebelikte alınan kilo önemlidir Gebenin ani ve sert hareketlerden kaçınması gerektiğinin altını çizen Dr. Konur, “Çalışan gebe çoğunlukla gebe olduğunu unutarak hızlı hareketler yapabilir. Tüm aktivitelerde olduğu gibi oturma, yatma, kalkma durumunda da başlangıç kilosu ve gebelikte alınan kilo önemlidir. Gebeliğin son 3 aylık döneminde sırt üstü yatan gebede tansiyon düşüklüğü olabileceğinden öncelikle sol yana yatması önerilir. Bununla beraber gece uyku sırasında defalarca yön değiştirebilir. Bu durum çok büyük sorun oluşturmaz” diye konuştu. Egzersiz ve spor kavramlarını karıştırmamak gerektiğine dikkat çeken Dr. Konur, “Gebe üçüncü 3 ayda karın içi basıncını arttıracak, ıkınmaya zorlayacak aktiviteden kaçınmalıdır. Gebe bu dönemde ağırlık kaldırırken veya iterken dikkatli olmalı ve limitlerini zorlamamalıdır” dedi.  ‘Fetus 10 ayrı zamanda hareket etmelidir’ Annenin kalbi ve akciğerlerinin hem anne hem bebek için hayati önem taşıdığından bahseden Dr. Konur, şunları söyledi: “Gebenin vücut ağırlığı ve haftasına bağlı olarak önemli solunum kası olan diyaframın hareketi sınırlanır. Solunum zorlaşır. Büyüyen bebek derin nefes almayı zorlaştırır. Akciğerin üst parçaları açığı kapatmaya çalışır ve gebe adeta sürekli nefes nefese yaşar. Bu yedek kapasite yeterli olmazsa oksijen alımındaki zorluk hem anneyi hem bebeğini olumsuz etkileyebilir. Annede aşırı yorgunluk belirtileri, anne karnındaki bebeğin hareketsizleşmesi ile kendisini gösterir. Gebe için tıbbi sonuçlar fetus için tehlikeler oluşturabilir. Bu nedenle gebe egzersiz yaparken kendi maksimum kalp atım sayısının yüzde 70’ini geçmemeli, gün içerisinde fetus 10 ayrı zamanda hareket etmelidir. Uzun dönemli yorgunluk fetusun ağırlık artışında durmaya yol açabilir” ‘Anne bebeğine yeterli oksijen bırakmalıdır’ Dr. Konur, anne adayının tıbbi sorunu yoksa ilk üç ayda rahat davranıp spor yapabileceğini, kanama ve ağrı durumunda sakinleşmesi gerektiğini ancak bunun her zaman 'yatak istirahati' anlamına gelmediğini dile getirdi. İkinci üç ayda rakip sporcuyla temas olmadan spora devam edebileceğini, son üç ayda ise hem bebeğini hem kendisini düşünerek sakinleşmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Konur, “Anne bebeğine yeterli oksijen bırakmalıdır. Günlük aktivitelerine devam etmeli ama aşırılıktan kaçınmalıdır” dedi. Dr. Konur, son olarak nefes çalışmasının ve doğru nefes almanın oksijenlenmenin temeli olduğu için doğum öncesi ve doğum sonrası her şartta faydalı olduğunu sözlerine ekledi. Kaynak: İHA

Gebeler tehdit altında! Haber

Gebeler tehdit altında!

Anne adaylarının hayatındaki en özel dönemlerden biri olan hamileliğin kış aylarına denk gelmesi, kışa özgü bir takım önlemler almayı gerektiriyor. Zira soğuyan havalar hastalıklara davetiye çıkarırken, kapalı mekanlarda geçirilen sürenin uzamasıyla viral enfeksiyon riski de artıyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Çağrı Arıoğlu Aydın kış aylarında başta solunum sistemi hastalıkları olmak üzere özellikle viral hastalıklarda artış olduğuna değinerek “Hamileler, bağışıklık sistemini güçlü tutmak için kış aylarında beslenmeden yeterli sıvı tüketimine, hareketsiz kalmamaktan bulundukları ortamı havalandırmaya dek bir çok noktaya dikkat ederek olası risklere karşı korunabilirler” diyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Çağrı Arıoğlu Aydın, kış hamileliğinde dikkat edilmesi gereken 6 öneriyi anlattı, önemli açıklamalarda bulundu. OMEGA DESTEĞİ ÖNEMLİ Annenin sağlıklı beslenmesi, bol vitamin ve mineral içeren kış sebze ve meyvelerini yeterli miktarda tüketmesi annenin bağışıklık sistemini güçlü tutmada ve bebeğin sağlıklı gelişiminde önemli rol oynuyor. Beslenme yetersizliği, aşırı kalori alımı ya da dengesiz beslenmenin; düşük riski, gestasyonel diyabet (gebelik diyabeti), gebeliğin hipertansif hastalıkları, düşük doğum ağırlığı ve erken doğum gibi riskler oluşturabildiğini belirten Dr. Çağrı Arıoğlu Aydın “Bebeğin nörolojik gelişimi için omega desteği oldukça önemlidir. Bu nedenle haftada 2 gün balık tüketilmesi tüm gebelere tavsiye edilmektedir. Dip balıklarını önermiyoruz. İstavrit, palamut, hamsi gibi yüzey balıkları ve somon tercih edilebilir. C vitamini bağışıklık sistemini güçlü tutmada önemli olduğundan özellikle turunçgiller ihmal edilmemeli. Yeşil yapraklı sebzeler içerdikleri lif, demir, folik asit, vitaminler açısından oldukça zengindir. Aynı zamanda bağışıklık sistemi ve bağırsak düzenine yardımcı olur. Tüm sebze ve meyvelerin mutlaka çok iyi yıkanmış olmasına ayrıca dikkat etmek gerekir” dedi. ZENGİN YİYECEKLER TÜKETİLMELİ Kış aylarında güneş yüzünü çok göstermese de anne adayının her gün dışarı çıkması büyük önem taşıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Çağrı Arıoğlu Aydın şöyle konuşuyor: “Her gün düzenli olarak 15-30 dakika güneşe çıkmak kış mevsimi de olsa faydalıdır. Güneş ışınları anne ve bebekte kemik gelişimi ve bağışıklık sisteminde önemli rol oynar. Kış aylarında güneşlenme imkanının azalmasından dolayı gerekli durumlarda D vitamini ve kalsiyum desteği almak gerekebilir. Gebelikte süt, süt ürünleri, yoğurt, balık ve yumurta gibi kalsiyum, fosfor ve D vitamininden zengin yiyeceklerin tüketilmesi önerilir.” ‘GRİP AŞISI ÖNERİYORUZ’ Kış aylarında sık görülen gripten (influenza virüsü) korunmanın en etkili yollarından birinin grip aşısı yaptırmak olduğunu vurgulayan Dr. Çağrı Arıoğlu Aydın “Grip aşısı canlı virüs içermeyen, gebelikte ve emzirme döneminde kullanılabilen güvenli bir aşıdır. Grip bağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle gebelerde ağır seyredebilir. Bu nedenle özellikle salgın dönemlerinde yani ekim -kasım aylarında gebeliğin 2. ve 3. trimesterinde olan gebelere grip aşısı öneriyoruz” diyor. SU ÇOK TÜKETİLMELİ Kışın su içme ihtiyacı azaldığından, su içmek için susamayı beklememek gerekiyor. Günde 1.5-2 litre su tüketilmesi şart. Kış aylarında bitki çaylarının aşırı tüketilebildiğini, ancak her bitki çayının gebeliğe uygun olmadığını vurgulayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Çağrı Arıoğlu Aydın, günde iki bardağı geçmemek koşulu ile kuşburnu, ıhlamur, papatya, nane, zencefil içeren çaylar tüketilebileceğini; adaçayı ve yeşil çayın ise rahimde kasılmaları uyarabileceğinden dolayı gebelikte tüketilmesine olumlu bakmadıklarını söylüyor. SPOR YAPILMASI ÖNEMLİ Açık havada her gün 30 dakika yürüyüş yapmak çok önemli. Gebeliğin 12. haftasından itibaren gebelik pilatesi ve yoga yapmak gebelik ve doğum sürecinde olumlu destek sağlıyor. Gebeler için en faydalı sporlardan birinin de yüzmek olduğunu belirten Dr. Çağrı Arıoğlu Aydın “Suyun kaslar üzerine olumlu ve rahatlatıcı etkisi nedeni ile özellikle sırt ve bel ağrısı olan gebelere yüzme önerilir. Hijyenine güvenilen ve uygun sıcaklıkta olan havuza girilmesinde sakınca yoktur. Ancak vajinal kanama, akıntı, karında kramplar olması durumunda havuza girilmesini tavsiye etmiyoruz” dedi. SICAK ORTAMIN HAVALANDIRILMASI Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Çağrı Arıoğlu Aydın “Kış ayları da olsa bulunulan ortamın sık sık havalandırılması ve nemlendirilmesi gerekir. Ortamın sıcak ve kuru olması nedeniyle gebelerde burun kanamalarına sık rastlanıyor. Ayrıca cilt kuruluklarını ve çatlakları önlemek için sıvı tüketimine dikkat edilmesinin yanı sıra, uygun nemlendirici kremler kullanarak cilt kuruluklarının önüne geçilmelidir. Karlı ve yağışlı havalarda kaygan zemine karşı da dikkatli olmalı, topuklu ayakkabılardan uzak durulmalıdır” dedi.

Gebeliğin oluşumunda önemli faktörler Haber

Gebeliğin oluşumunda önemli faktörler

Tüp bebek uygulamasının veya yumurta dondurmanın çiftlerde ‘her zaman çocuk sahibi olabiliriz’ gibi bir düşünce yarattığını söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Ebru Öztürk Öksüz, “Gebeliğin oluşmasını etkileyen çok önemli iki faktör var, yumurta ve sperm kalitesi. Yaşla birlikte bu kalite düşüyor dolasıyla ‘Bizde hiçbir sorun yok, o yüzden hiçbir tedavi yöntemine başvurmuyoruz, kendiliğinden gebe kalmayı bekliyoruz’ demek veya 15 yıldır evli olup da hala gebe kalmayı beklemek doğru bir süreç değil” dedi. Bir yılın sonunda gebe kalma ihtimalinin yüzde 85 olduğunu vurgulayan  Dr. Öksüz, “Bu çok yüksek bir oran ancak bu oran sağlanmadığı noktada sperm sayısı ve yumurta kalitesi gibi daha ince detaylara bakmak gerekiyor” dedi. Hiç spermi olmayan erkeklerde bunun iki nedeni olabilir Teknoloji sayesinde en çok gelişim gösterilen alanın sperm olduğunu belirten  Dr. Öksüz, “Hiç spermi olmayan erkeklerde bunun iki nedeni olabilir. Yumurtalıklarında sperm üretimi vardır ancak sperm dışarı akmıyordur. Bu durumun tedavisi çok kolay, testisten bir enjeksiyon yardımıyla spermi alabilirsiniz. Diğer neden ise testiste yeterli sperm üretimi olmuyordur, yeterli sperm üretimi olmayınca bu meniye ulaşmıyordur. O zaman da testis dokusunda üretim yapan alanları mikroskop altında bulmaya çalışıyoruz. Her iki nedenin de çözümü var. Spermdeki problemler kolay tedavi edilebiliyor, bu konuda mikroenjeksiyon yani tüp bebek altın standart. Hatta menide hiç sperm yoksa bile çözüm var. Burada deneyimli androloji uzmanlarıyla birlikte çalışıyoruz” dedi.   Çoğul doğumlarda erken doğum oranı daha fazla. Tüp bebek tedavisiyle gebe kalan kadınların gebeliklerinin normal gebelikten hiçbir farkının olmadığını söyleyen Op. Dr. Ebru Öztürk Öksüz, “Toplumda tüp bebek ile erken doğum çok bağdaştırılıyor ancak bu algının gerçeklikle herhangi bir ilgisi yok. Bununla birlikte çoğul doğumlarda erken doğum oranı daha fazla. Çoğul gebelik oranlarını azalttığınız anda tüp bebek uygulamasının normal gebelikten hiçbir farkı yok. Ülkemizdeki sağlık mevzuatına  göre 35 yaşa kadar ilk 2 denemede tek embriyo transferi yapılabiliyor, ancak üçüncü tüp bebek tedavisinden sonra embriyo sayısını ikiye çıkarabiliyoruz. 35 yaş sonrası 2 embriyo transferi uygun. Ancak ikiden fazla transfer yapılamıyor. Dolayısıyla tüm bunlar tüp bebekte çoğul gebelik riskini azaltıyor. Tüp bebek yöntemleriyle hamile kalmış kadınların normal doğum yapamayacağı inancı da yaygın, oysa tıbbi olarak engelleyecek bir durum yoksa normal doğum da rahatlıkla yapılabilir” dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.