Osmangazi'de konforlu ulaşım Osmangazi'de konforlu ulaşım
Cumhuriyet Halk Partisi  26. Dönem Bursa milletvekilli   Op. Dr. Ceyhun  İrgil ile güncel konuları da ele almış olduğumuz kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik.
 
Sayın İrgil, öncelikle genel siyaseti, gelişmeleri  değerlendirebilir misiniz?
 
Öncelikle şunu söylemek isterim, ben şu anda siyasetçi değilim, yalnız doktorum. Siyasetle sıradan bir yurttaş gibi ilgileniyorum aktif siyasetçi değilim. Zaten vekil kimliğimi milletvekilliğim  zamanında bile çok fazla kullanmak istemiyordum.  Rejim değişikliği ile birlikte özellikle tek adam  sürecinde gerçekçi bir siyaset yapma olanaklarının  olmadığını düşündüğüm için zaten siyasete mesafe koydum. Şu an, şu koşullarda herhangi bir siyaset yapmanın reel bir siyaset yapmanın imkanıyok.  Fikir özgürlüğünün,  düşünce özgürlüğünün olmadığı insanların kendilerini güvende hissetmediği hiçbir yerde siyaset yapılamaz.  Ben 15-20 gün önce Kuzey Kore’deydim . Orada da bir seçim var, orada da bir hanedan  1950'den beri seçimi kazanıyor. Hatta en son seçimlerde %99 ile kazanmışlar ama orada demokrasi olduğu söylenemez.  Ülkemizde de buna benzer bir süreç yaşanıyor. Maalesef ülkemizde şu anda kimse hukuka güvenmiyor. Bu konuya şöyle bir örnek verebilirim; mesela bir terziye gidiyorsunuz ama beğenmiyorsanız başka bir terziye gidebilirsiniz, seçebilirsiniz.  Kasaba gidiyorsunuz et alıyorsunuz memnun kalmazsanız başka bir kasaba gidebilirsiniz. Hekime gidiyorsunuz beğenmiyorsanız başka bir hastaneye başka bir hekime gidebilirsiniz. Fakat yargının kalitesini sorgulamıyorsunuz, yargının niteliğini sorgulayamıyorsunuz, mesela siz gittiniz savcı niteliksiz, hakim niteliksiz, yargı kalitesizse sizin özel bir savcıya, yargıya gitme şansınız yok ki, ya da başka bir mahkemeye gitme şansınız yok. Durum böyle olunca, yargı tekel olduğu için mutlaka bu tekelin çok sağlıklı olması çok yerinde olması lazım. O yüzden de eğitim, hukuk ve sağlıkta tam bir kalite  gerekli. Maalesef Türkiye'de özellikle hukuk alanında bu kaliteyi tutturamamış durumdayız , insanlarda hukuka güvenmedikleri için güvenle hareket etmeleri huzurla  hareket etmeleri mümkün değil bu da ister istemez  “otosansür”ü  getirmiş oluyor. İnsanlar bir tweet atarken bile acaba bir şey olur mu?  diye düşündüğü yerde siyasetin olmasının güçlüklerini de düşünmeniz gerekiyor gibime geliyor.
 
Ceyhun Hocam, son zamanlarda tekrar parlamenter sisteme dönüşle ilgili tartışmalar başladı. Peki bu tartışmaları nasıl gözlemliyorsunuz?  Bunlarla ilgili neler söylemek istersiniz?
Eski sisteme, yeni sisteme dönüşten ziyade benim şahsi görüşüm bugün Türkiye'deki tartışmaların çok önemli bir bölümü boş tartışmalar.  Bir yere varmıyor sonuçsuz kalıyor, İnsanlar boş şeylerle oyalanıyorlar, çok tatil yaptı mı?  Yapmadı mı?  vesaire gibi. Türkiye şunu kaçırıyor. Şu an bu  “ X “ kuşağı 1950’den  1980'e kadar doğmuş olanlar  yönetiyor ülkeyi .” Y” ve “Z” kuşağı ise yani 1980 sonrası kuşağı ise bu tartışmaların içerisinde değil, ilgilenmiyor olaylar umurlarında değil. Onlar başka bir dünyada yaşıyor her şeyden haberdar  ama başka bir gündemleri var başka dilleri var. “X” Kuşağı şu an kendi arasında kavga ediyor kendi kendini yönetiyor. X  kuşağının oy ortalaması günümüzde % 18 -%20  civarında. Şu anda  Y ve Z  kuşağı 46 Milyon  ülkenin yarısından fazla. Türkiye'deki  X kuşağının yapabileceği en iyi şey yani bugünkü siyasetçilerin  Y ve Z  kuşağına dönük, yeni bir program, yeni bir dil, yeni bir siyasi  partiler yasası, yeni bir anayasa, yeni bir seçim yasası hazırlaması lazım.  Türkiye'yi buna hazırlamaları lazım,  yeni bir program yapmaları lazım dünya değişti. Artık eskisi gibi köy kanunu vesaire yok. Artık internet kanunu konuşuluyor, Siber zeka konuşuluyor, çevre konuşuluyor, sanal dünya medyası konuşuluyor klasik medyanın ortadan kalktığı başka bir konvansiyonel medyaya gittiği yeni bir bakış açısının yeni bir televizyon algısının geldiği dünyada siyasetçiler hala 1950-60 tarzı siyaset yapıyor .Hala kahve toplantıları, nokta mitingleri vesaire bunlar çok anlamlı değil şu an Twitter'dan milyonlarca insana ulaşabiliyorsun.  Bütün gün akşama kadar kahvede insanlarla tokalaşsan  bile bu sayıların binde birine  ulaşamazsın .  Dünyada yeni yeni kavramlar ortaya çıkıyor. Türkiye'de en önemli sorun dünya hızla değişiyor gelişiyor özellikle Asya toplulukları , batıda ondan aşağı kalmıyor ama Türkiye zaman kaybediyor boşa gereksiz tartışmalarla dini tartışmalarla ,dönemsel tartışmalarla , bazı aylarda özel tartışmalar oluyor bunlar  boş tartışmalar  .Dünya bunları aştı  , geçti başka şeyler konuşuyor o yüzden Türkiye'de  Meclis  yapılanmasının ,siyasi yapılanmanın baştan aşağı devrim düzeyinde reform düzeyinde düzenlenmesi gerekiyor .  Geçmiş parlamenter sistemin de bir sürü eksiklikleri vardı. İnsanlar şimdi eskiye dönelim diyorlar  ama aslında eski sistemde çok hızlı değildi. Mutlaka gençlerden de fikir alarak yepyeni bir dizayna  girmesi lazım diye düşünüyorum. 3000 yıllık kadim bir uygarlık olmamıza rağmen şu an en eski parti 90 yıllık. Biz aynı kültürün  çocuklarıyız mutlaka Avrasya’ya, Orta Asya'ya doğru açılımlar yapmamız lazım. 3000 yıl sonra 3000 kilometre ötedeki Orta Asya'daki  kardeşlerimizi ziyarete gittim onlarla direkt konuşabildim.  Mutlaka bu şekilde bir açılım yapmamız lazım.  
 
 
 Hocam izin verirseniz yerelde de birkaç soru sormak istiyorum. Bursa’nın  hak ettiği yatırımları alamaması çok fazla konuşulmakta. Bu konularla ilgili neler söylemek istersiniz?
Ben Bursa'nın potansiyeli kadar genel bütçeden payını  alamadığını devamlı söyleyenlerden biriyim ve bu konularda Bursalıların da kendi haklarına  sahip çıkmadığı  kanaatindeyim. Bursa Türkiye'nin 4. büyük  kenti. İki yada 3. büyük ekonomisi ihracat bakımından ama  hala doğru düzgün uçak bağlantısı yok, tren bağlantısı hiç yok, Mudanya'dan sadece en fazla İstanbul'a gidebilecek iç hat konumunda bağlantı var. Mudanya’yı iskele olarak gördüğünüzde Mudanya'dan İzmir'e ya da Karadeniz'i açılamıyor sunuz. Bunun yanı sıra yerel belediye stadın yapılışında da büyük sıkıntı yaşadı borçlandı havayolu açamıyorsun demiryolunu getirmiyorsun en azından  yeni stadı  Merkezi yönetimin yapması lazımdı ve bu pozisyonda en borçlu belediyelerden bir tanesi ile karşı karşıyayız. Bu nedenle Bursa'ya haksızlık edildiğini düşünüyorum ve Bursalıların da haklarını arayamadıklarını,  siyasetçilerin de haklarının arayamadıklarını, işadamlarının da bunları dinlendiremediklerine inanıyorum. Ben Belediye Meclisindeyken stadyumun mesela merkezi hükümetin yapması ile ilgili çok söyledim ,hatta yapılmış olan yere yapılmamasını da çok dillendirmiştim ama maalesef şimdi görüyorsunuz haklı  çıktığımı, keşke haklı çıkmasaydım.. Yeni gelenlerin  habire Bursa'ya  yeni konutlar, binalar dikeceğim diye düşünmemeleri  gerekir,  bunun yerine yeni yollar, rahatlatıcı bulvarların yapılması lazım nefes alması için akciğerlerinin  açılması lazım şu anda Bursa'nın sadece doğusu ile batısını  birleştiren bir tek Acemler Kavşağı var. Bu çok düşündürücü mutlaka alternatif yolların rahatlatıcı  güzergahların belirlenmesi lazım, açılması lazım.
 
O yüzden Bursa'daki bütün siyasi güçlerin, ekonomik güçlerin, kültürel veya bilim insanlarının bir araya gelip  oturup yeniden Bursa'yı planlaması  gerekmekte.  Hangi mahalleler ortadan kaldırılmalı hangi mahallelerde yeni yerler açılarak çocuklara yaşam alanları yapılmalı diye planlama yapmaları lazım. Yeni ruhsatlarda dış cepheleri eski Bursa mimari tarzında olması ile ilgili çalışmaların yapılmasının da Bursa'ya çok yakışacağına  inanıyorum.  Ben Bursa'da Belediye Başkanı olsaydım Altıparmak’tan yukarıya çıkarken sağ tarafının,  ta ki Arap Şükrü ortaya çıkana kadar sırtlar gözükene kadar bütün apartmanları yıkardım sonra boşalan yerlere seyrek olarak eski Bursa Konakları tarzında yapıları yavaş yavaş dikerdim. Çarşambayı tamamen elden geçirir, revize eder tarihi dokuyu korurdum. 16. ve 17.Y.Y.  Osmanlı yaşamını aynı Erdem Beyin  Botanik Park’ta yaptığını  şehrin içinde yapardım. 
 
Son olarak sayın hocam size Bursaspor’u  sormak istiyorum?
   
Bursaspor için çok yorum yapmak istemiyorum  aslında, nedenleri  birincisi ben sonuçta futbol otoritesi değilim bilmediğim konuda konuşmak istemem. Çünkü eminim iç dinamiklerin  bir sürü dertleri olmuştur sorunlar yaşanmıştır. İkincisi benim eşim Bursaspor tarihinde Bursaspor yönetim kuruluna aday olan tek kadın, hayatındaki en büyük mutluluk Bursaspor.  Bursaspor ile kalkar, Bursaspor’la yatar, babası da bir yönetici olduğu için ve babasının döneminde Bursaspor 2. Lig'den 1. Lig'e çıktığı için şampiyon olduğu için çok meraklı biri ve Bursaspor için bir şeyler yapmak istiyor o nedenle yorum yapmam doğru olmaz. Ama hayattaki en çok  mutlu olduğum günlerden biri 2010 yılında sıradan yurttaş olarak stattayken  şampiyonluğu yaşadığımızda  herkese tanımadığım halde sarılmamdı, çok sevindik hayatımın en mutlu günüydü. Elbette bugün  buralara gelinmesine de çok fazla üzülüyorum. Ben Bursaspor’a ilk küme düştüğü yıl üye oldum kötü günde dost belli olur misali. Bursaspor ile ilgili son olarak şunu söylemek istiyorum Bursaspor’u  Bursalılara bıraksınlar Bursaspor şampiyon olur. Bursaspor'a dışarıdan müdahale olmazsa Bursaspor'a siyaset ve başka insanlar bu kadar ellerini sokmazsalar, Bursaspor’u bir  atlama zıplama alanı bir kariyer alanı gibi görmezlerse Bursaspor başarılı olur  burada da  şampiyon olur, Süper Lig'de de tekrardan şampiyon olur . 
Eski Yunan filozoflarının çok güzel bir sözü vardır çok beğenirim ” İktidarı ve yönetimi hep ihtiyacı olmayanlara bırakın” diye.  Bu Türkiye'nin yönetimi içinde böyle, yerel yönetimler içinde böyle, Bursaspor yönetimi içinde böyle, özel şirketler için de böyle her konuda, fiziken, fiilen, madden, malen doymuş artık toplumdan alabileceğini almış, eğitimini almış ,görgüsünü almış, kendi ayakları üzerinde durmuş, mesleğinde başarılı bir noktaya gelmiş , işinde başarılı olmuş, bir noktaya gelmiş insanlara teslim edin yönetimleri diyor. Çünkü onların ihtiyaçları olmadığı için kendileri için uğraşmazlar demek istiyor . Yani fedakarlıkta bulunabilecek artık kendinden vazgeçmiş, kişilerin olması lazım. Kendini ispat etmeye çalışan,  ego  derdinde olan kişilerin gelmesi durumunda, onlar kendiyle boğuşması, kendini anlatmaya çalışması, kendini ispat etmeye çalışan kişiler olduğunda bu durumda hem zaman kaybedilmiş oluyor  hem de istenmeyen sonuçlar ortaya çıkmış oluyor.
 
 Sayın hocam son cümleleriniz 
Reel olarak maalesef ülkemizde üretimde kimse yok. 82 milyon nüfus var. 43-44 milyonu 19 yaşın altında, 7 milyonu  65 yaş üstünde, 11 milyon emekli, 5 milyon işsiz var. 7 milyon gizli işsiz ve öğrenci var üniversite mezunu çalışmayanlar . 7-8 milyon aktif çalışan kalıyor 82 milyonluk ülkede. 7-8 milyonluk bir reel çalışma var. 7-8 milyon insan da 82 milyonu sırtına aldığında çok hızlı koşamaz. Şu anda benim gibi konuşanlar bir baksınlar  bakalım bir kase yapabiliyorlar  mı? , Üretime destek sağlayabiliyor mu?  Bir kitap bırakmış mı?  Bir çeşme bırakmış mı?  Eser bırakmış mı?  Bir çocuk mu okutmuş?,  Okul mu yaptırmış?  düşünmeleri lazım. Ya da bir fidan mı dikmiş?  Mutlaka somut hayatlarımızın olması lazım. Her şey sanal, sanal spor , sanal kültür, sanal siyaset. İnsanları  mutlu edecek aidiyet  duygusu yok, mutlaka aile içerisinde anı  yaratmak lazım, aile içerisinde anı yaratmazsanız  her şey unutulur gider. Sen ailenle bir anı yaratmazsan başka bir yerde büyümüşse sonrasında niçin Kurban Bayramını kutlamıyor, niçin benimle bayrama gelmiyor, niçin benimle ortak tatile gelmiyor diye kızamazsın çünkü onunla ortak anı yaratmamışsın aidiyet duygusunu verememişsin. Ülke insanımızın çocuklarına aidiyet duygusunu vermesi  lazım.
 
Herkesin mutlu olarak ülkesi için bir şeyler yapması lazım. 
Son olarak maalesef her şey cezalara bağlanmış ülkemizde  kınama cezası, disiplin cezası, şu  cezası, bu cezası memur olursun kınama cezası, maaştan kesme cezası, gidersin vekil olursun  oturuma girememe cezası, ama ödül hiç yok, çok az var. Ödül sadece şampiyon olduğunda veriliyor aslında sıradan durumlarda da mutlaka ufak tefek ödüllerin  herkese verilmesi lazım insanların motive edilmesi lazım öğrencilerin motive edilmesi lazım. Bakın Amerikan filmlerine 10 yaşındaki çocuğun odasının duvarında  70 tane ödül görürsünüz. Mutlaka bu  ödül  durumlarının bizde de olması lazım hem okullarımıza hem de hayatımıza yansıması lazım diye düşünüyorum. Bunların halkımızı ve insanlarımızı motive etmesi pozitif uyarı vermesi sevgi üzerine verilmiş bir aile duygusu olmasının başarının artması konusunda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu pozitif uyarı pozitif toplum devamlı sevgi üzerine inşa edilmiş aidiyet duygusu, seni cezalandırırım, seni atarım şöyle yaparımın  yok olması lazım.  Öbür tarafta sevgi ile bayrağını, toprağını, insanını, vatanını seven insanlar yetiştiriyor adamlar sevgi ile bağlıyor toplumu.  Kimseyi sevgisiz, zorla ceza yöntemiyle  bağlayamazsın, kenetleyemezsin, bizim de mutlaka  bu tür konulara önem göstermemiz ve bunları başarmamız gerekir.