Sağlık camiasında merakla beklenen soru cevabını buldu.

Sağlığın başına getirilen kişi belli oldu.

Aslında kendisi önceki ay bu göreve atanmış, ancak  sonra bazı sebeplerden dolayı bu görevlendirme askıya alınmıştı.

Sebebi de Sağlık Bakanının bu göreve “dışarıdan” birini getirme niyetiydi.

Ancak şehrimizin yerel dinamikleri, böyle bir görevlendirmenin her şeyden öte, buradaki  sağlık camiasına  karşı saygısızlık olacağından, karşı koymuş ve sağlığın başına buradan birinin getirilmesi hususunda  ısrar etmiştir.

Ve tabi her zaman olduğu gibi iki tarafın çekişmesinde üçüncü kişiler faydalanır gerçeğine göre ara formül olarak eski Sağlık Müdürünün devam etmesi hususunda mutabakata varılmıştır.

Ama yeni atanan, aslında “eski” demek daha doğru olur , Sağlık müdürün performansına bakıldığında, her ne kadar Kamu hastaneler birliği uygulaması devreye girdiğinden beri çok fazla icracı görevde olmasa da, yaklaşık on yıldır bu görevi başarıyla sürdürmüştür.

Kimseyle kavga etmeden, gerilime sebep olmadan dengeleri iyi korudu

Zaten başarısız olan bir kişi bu kadar uzun süre böyle önemli bir görevin başında kalamazdı.

Başarılı olmasının en büyük sebebi de kendisini fazla hissettirmeden, ortalıkta fazla görünmeden ama aynı zamanda her şeyi kontrol altında tutarak yöneticilik yapmış olmasındandır.

İyi bir idareci kendini hissettirmeden yönetendir.

Personeline rahat ve huzurlu çalışma ortamı sağlayabilendir.

Bir kurumda verimi arttıran en önemli faktör ne donanımdır,ne fiziki koşullardır, ne de araç gereçtir. En önemli unsur insan faktörüdür. Bu da çalışanların huzurundan geçer.

Sağlık müdürü bu gerçeklere uygun hareket ettiği  için başarılı olmuştur.

Ama genele baktığımızda karar vericiler bunu anlayamadı.

Her türlü yatırım yaptılar ancak bu yatırımlar  bina ve cihazlara yapıldı. Oysa esas, önce personele yatırım yapılmalıydı.

Onların çalışma koşullarına, her şeyden öte adil ve adam kayırmadan yapılan yönetim sistemine önem verilmeliydi. 

Kurumlarda işlerin iyi yürümemesinin temel koşulu budur.

Yoksa yapılan haksızlıklar, keyfi uygulamalar, hak hukuk gözetmeden  bizden olanlar ve olmayanlar diye ayrımcılık yapılması  durumlarında hezimet yaşanması da kaçınılmaz olur.

İşte hepsi bunları şimdiye kadar Sağlığın başında bulunan zat yaptığından, yani işleri yönetemediğinden yeni dönem için kendisi değerlendirilmeye bile alınmamıştır.

Ama bunun gibilerin bu tür görevlere getirilmelerinin çok büyük faydası olduğu da bir gerçek. Bu zatlar, bir yönetici nasıl olmaması gerektiği konusunda çok iyi birer numune teşkil ederler.. 

Aslında yöneticilikte de,  sağlıkta olduğu gibi temel prensip :

“Önce zarar verme”dir.

Yöneticinin en önemli görevi ilgili kurumun verimliliğini arttırmaktır.

Bu da oralarda asli unsur olan insan faktörünün mutlu olmasından geçer.

Çalıştığı ortamda kendini huzurlu ve rahat hissetmesinden geçer.

Yoksa devamlı baskı altında çalışanlar hatalara da davetiye çıkarır.

İnsanları yönetmek son derece basittir aslında.

Onlara güveneceksiniz. Kuralları belirleyeceksiniz ama bu konuda onların üzerinde disiplin sağlayacağım diye baskı kurmaya kalkışmayacaksınız.

Ve her şeyden öte  adil ve hakkaniyetle yönettiğinizi, kimsenin hakkını yemediğinizi, sizin himayenizde çalışanlara hissettireceksiniz.

Sonuç olarak yeniden bu göreve atanan Sağlık müdürüne başarılar dileriz.

Ancak her ne kadar bu güne kadar başarılı bir grafik çizmiş olsa da şu unutulmamalı ki; Bir göreve referansla gelirsiniz, ama orada kalmanızı sizin performansınız belirler.