Bir ülkede üst düzey siyaset yapan kişiler mutlaka büyük bir devletin himayesi altında olmak zorundadır.

Özellikle azınlıkları temsilen siyaset yapan kişiler için bu adeta elzemdir.

Yoksa bu kişilerin var olma şansı yoktur.

Sadece siyaset adamları için değil, üst düzey iş adamları ve  hatta yer altı dünyasına mensup kişiler için de aynı durum geçerlidir.

Bunlar büyük güçlerin desteği olmadan o pozisyonlarda bir dakika bile kalamazlar.

Buradan birçok A.Doğan yazısı yazdık. Bazı gerçekleri anlattık. 

HÖH’ün kurulmasından, hakkındaki ithamlara ve son yıllarda kendisinde görülen eksen kaymasına kadar. 

Hatta bu yazılardan dolayı birileri bizi A.Doğan yandaşı gibi bile görmüştü.

Bizim duruşumuz ve pozisyonumuz bellidir. Ülkemizin çıkarları her şeyin üstündedir.

Ancak ne olursa olsun gerçekler anlatılmalıdır.

İster siyaset olsun, ister iş hayatı veya ister özel hayat her şey dürüstçe söylenmelidir. 

Yoksa zaman içinde sizin inandırıcılığınız  kalmaz.

Ne olursa olsun, siz şeyi sağlam temeller üzerine oturtmazsanız, inşa ettiğiniz o bina eninde sonunda üzerinize yıkılır.

Bu durum özellikle siyaset için geçerlidir.

Siyasi arenada kalıcı olmak isteyenler  bu duruma özellikle dikkat etmek zorundadır.

Buna tipik örnek olarak   ülkemizdeki muhalefet gösterilebilir.

İktidar partisinin olumlu olumsuz yaptıkları her şeyi eleştirdiler.

Oysa iktidarın da  yaptığı birçok olumlu icraatları var.

Doğru olanları takdir edeceksiniz, gerekirse de tebrik edeceksiniz.

Bunu yapmadığınız takdirde kendi seçmeniniz  nezdinizde bile inandırıcılığınızı  kaybedersiniz.

HÖH onursal başkanına dönecek olursak, ondaki eksen kaymasına giden süreç nedir ve bu noktaya nasıl gelinmişti?

İşte asıl mesele de budur.

Her şey Balkan politikaları ile ilgili konuların Cemaatin himayesine verilmesiyle başlamıştır.

Cemaat birçok Balkan ülkesinde olduğu gibi Bulgaristan’da da istediği gibi at koşturmaya çalıştı, ancak bu oradaki soydaşları temsil eden HÖH’ün desteği ile mümkün olabilirdi ancak.

HÖH de  son derece haklı olarak cemaatin istediği gibi hareket etmesini kabul etmeyip izin vermeyince ipler iyice gerildi ve A.Doğan hedef tahtasına oturtuldu.

Burada en üst düzeyde onun aleyhine kulis faaliyetleri başlatıldı ki bu konuda cemaat başarılı da oldu

Giderek artan bu gerilim köprülerin tamamen atılması ile sonuçlandı.

Hatta o dönem oradaki soydaşları temsil edecek yeni bir partinin kurulması teşvik  edildi ve destek verildi

Tam da bu noktada A.Doğan adeta istenmeyen adam ilan edildi.

Bu da  A.Doğan’ın artık  himaye altında olmadığı anlamına geliyordu.

Bunun akabinde de kendisine kongrede suikast girişimi yapıldı.(Birilerinin iddia ettiği gibi bu düzmece değil basbayağı onun hayatına kast edilen bir suikastti. Bu konu hakkında başka zaman daha detaylı yazarız)

Eskiden olduğu gibi ülkemiz tarafından himaye altında olsaydı hiç kimse böyle bir girişimde bulunmaya cesaret edemezdi.

Suikast eyleminin arkasında kimler var? Amaçları neydi?

A.Doğan’nın bu duruma gelmesinde hata kimdedir? Bu durum neden iyi yönetilemedi?

 Cevaplar önümüzdeki hafta devam yazısında.