O azat edilmiş köle, kulun kula tutsaklığını reddetmekle kalmayıp Yaradana kavuşmada her  türlü tutsak edici bağdan insanın kurtulmasını diler.

Rivayet odur ki bir gün Hz.Rabia-tül Adeviyye,  bir elinde ateş bir elinde tespih aceleyle  koşmaktadır. Onu gören veliler "ey ahiretin hanımı! nereye ve niçin koşuyorsun?" diye sorarlar. Rabia'nın velilere verdiği cevap Hakka kavuşmayı murad edenlere cevap olur.

"Cenneti yakmaya cehennemi ise su döküp söndürmeye gidiyorum” der Rabia. Yolu kapayan bu iki perdede ortadan kalksın, kalksın ki amaç ortaya çıksın, Allah'ın kulları ümitsiz ve korkusuz olarak Allah'a hizmet (ibadet) etsin.

Rabia annemiz bu sözüyle, Allah'a bir menfaat ya da korku olmadan kulluk etmenin yolunu tarif ediyor. Allah'a (c.c)  karşı gerçek kulluğun önündeki en büyük iki engelin neler olduğunu ne de güzel tefekkür edivermiş.

Allah ve Resul’üne (s.a.v) sevgiyle ibadet edip yaklaştığımızda ( Cennet arzusu olmadan, cehennem korkusu olmadan) bu dünyaya ve ahirete bakışımızda iyiden yana, güzelden yana hâl aldı. ( Aşk-ı Üveysi 2 - s.160 )

Bulunduğumuz çağdaki islam ve onun müslümanlara tanıtılma, öğretilme şekli ne yazık ki sadece cennet ve cehennem ile çevrelenmiştir. Bütün gayretimiz ya Cennette daha güzel yüksek dereceye ulaşmak olmuştur ya da kabir ve cehennem azabının caydırıcı-korkutucu yanı ile Allah'a ibadet etme yolu müslümanlara öğretilmeye çalışılıyor.

Kulluk kavramının boyutu sadece Kur'an'ı kerimin içinde geçen ayetler ve kudsi hadislerde geçtiği kadarıyla yani içi açılmadan (tefekkür) insanlara öğretiliyor. Biraz amiyane tabir olacak " taze fasulyeyi kılçığı alınmadan pişirip servis edilmesi gibi bir hal aldı. Usulüyle pişirilen taze fasulyeyi herkes sever ama ne kadar  lezzetli yapılırsa yapılsın, ne kadar marifetli ustalar ocağın başına geçerse geçsin fasulye kılçığı alınmadan pişirilirse mutlaka boğazımıza batacaktır.

Yunus Emre sultan da Rabia annemiz gibi sırrın sırrına varan azlardadı. Bizler Hakk aşıklarının dünyaya tamah etmediklerini sadece sözleriyle, dışa vuran halleriyle bildik. Onları ünlendiren kalplerindeki ulvi niyetlerini sadece aynel yakin idrak edip etkileniyoruz. Mısraları hangi ulvi niyetle söylediklerinden haberdar değiliz. Yunus Emre bu hali bir mısrasında şöyle özetler:

Bilmeyen ne bilsin bizi Bilenlere selam olsun

Yunus olanı Yunus gibi Allah'a kulluk edenler bilir. Yoksa Cehennem korkusuna, cennet sevdasına ibadet eden kişinin Yunusun "kulluk" deyimiyle anlatmak istediğini gerçek manada nereden bilsin.

Mevlana hazretleri: Çıktığım her makamda o Türkmen çocuğun (Yunus Emre) ayak izlerini gördüm. İşte bu yüzdendir ki insan rabbine aşık olursa Çilehanelerde yıllarca kalma, nefsi aç bırakma gibi terbiyeler gerekmez. Rabbine hemen ulaşır. Mehmet Yarbay ne demiş: ''Nefis, bütün pehlivanları yendi bir tek aşk pehlivanını yenemedi.''

Mana aç kalmakta değil niyette, sevgide ve  kulluktadır.

İbadetlerimizi cennet mükafatı veya cehennem korkusu ile yapmak yerine kalbimizdeki Allah sevgisinden dolayı yapmaya başlarsak iyi bir kul iyi bir insan olacağız."