Hayatımda yalnız kaldığım zamanlar öyle çok oldu ki. Yalnız bırakıldığım değil, yalnız kalmak için uğraştığım…

Beş yaşıma kadar etrafımdakilerden yaşıma en yakın kişi annemdi. İşte o zamanlar başladı yalnızlığım ama bu öyle bir yalnızlıktı ki hayatı tanıyıp anlamak için beni eğitti. Birçok arkadaşım vardı; televizyonda izlediğim Barış Manço, kedim Mıstık,  gül fidanım, kuşburnum, ineğim,  buzağım, çilli tavuğum, su doldurduğum çeşmem, kozalaklarım... İşte böyle başladı suyla, toprakla, ağaçla arkadaşlığım.

Evimizde şebeke suyu yoktu. Yandaki caminin avlusundan her gün ibrik ibriksu taşırdım. Annem bulaşıkları yıkardı, ben de durulardım. Suyu böyle tanıdım.

Yine evimizin arkasında bir çam ormanı vardı. Oradan kozalak toplardım. Bir çuvalı tek başıma doldurmak ilk hayalimdi, başardım. Hayalleri böyle tanıdım.

Bir gün annem uyurken tek başıma ormana gittim. Yabangülleri kurumuş, kuşburnu olmuştu. Onlardan toplayıp anneme ilk hediyemi vermiştim. Mevsiminde bahçemizden pembe, mis kokulu gülleri toplar reçel kaynatırdık. Tüm ev ne güzel kokardı. Toprakla, ağaçla, yaprakla böyle tanıştım.

Annemlere bir inek ile buzağı hediye etmişti dedem. Çilli tavuğumuz, ibikli horozumuz vardı. Kara Mustafa amca kedisinin yavrularından birini bana vermişti,Mıstıkkoymuştum adını.

Bir gün inekle buzağıyı ormanda dolaştırıyorduk. Yavru,  yağmur sularının biriktirildiği bir havuza düştü. Annesi de peşinden tabi. Annem de onları kurtarmak için suya atladı. Köye epey uzak olduğumuzdan tek başıma gidip yardım da çağırmadım.Buzağının zincirini tutup sudan çekmeye çalıştım. Baktım beni de suya çekecek bu sefer zinciri bir ağacın etrafından dolandırıp ters yönde çektim. Annem de aşağıdan destek verince buzağı kurtuldu. Annesinin de çıkmaya gönlü oldu. Küçük sürümüz önde biz sırılsıklam arkada köye yollandık. Annemin bacağı kırık. Hayvanları böyle tanıdım. Doğayı ve çetinliğini tanıdım.

Bir kere mayama yaban karışmıştı artık. Sonra hep öyle kaldı. Yollar tanıdım, şehirler tanıdım. En zor anımda,  en mutlu anımda hep ilk dostlarıma sığınmayı yeğledim. Üzülsem ağaçlara kaçtım, sevinsem çiçeklere anlattım. Bir kediye, köpeğe selam veririm yolda görünce, onlar da tanır beni gözlerimden, gelir yanaşır yanıma. Kuşlara bakarım kendimi kuş bellerim, onlar benim gökyüzümde uçar ben de onların yeryüzünde kanatlanırım.

Benim en öğretici arkadaşlarım hep onlar oldu. Hâlâ da öyledir. Sonradan tanış olduklarımın arasına insan girdi ama ben hep ilk dostlarımı aradım. Ne kadar yalnızlık dense de buna ben aslında çok kalabalığım. İçim tıklım tıklım dolu. İçimde, dışıma sığmayacak koca bir dünya yarattım. Çoğu zaman da kaçarım dışımdan. İnsanlar korkutur beni, karanlık bir gecenin korkutamayacağı kadar. İnsan acıtır elimi tırmalayan bir kediden daha fazla. İnsan yorar on çuval kozalak toplamak kadar. İnsan zorlar suda çırpınan buzağımdan bin kat daha. İnsan yarı yolda bırakır ağaca tırmanırken güvendiğim kırılan dal gibi. İnsan kırar umudumu yıldızsız bir gökten de fazla.Orhan Veli'ye aciz bir nazire yaparak anlatayım;

Bırakmıyor son gördüğüm.

Bırakmıyor “insan” derdi.

Oymuş, diyorum zavallı şairin

Görüp göreceği.