Ali Eşref UZUNDERE

Televizyonlarımızda günde ortalama 2-3 saatten fazla dizi izliyoruz.  Bu dizilere binlerce kişi emek veriyor. Dizi bütçeleri yüzlerce milyon dolarlarla ölçülüyor. Diziler, şu an Türkiye’de televizyon endüstrisinin can damarını oluşturuyorlar.

Sayıları gittikçe artan diziler; insanlarımızın renksiz, hareketsiz hayatlarını, böyle bir hayal âleminde kaybolarak geçici de olsa canlı hale getiriyorlar herhalde.

Bir zamanlar Brezilya dizileri vardı. Hatta 90’ların ortasına kadar neredeyse Türk dizisi yoktu.Başlangıçta oradan kopya edilmiş dizilerimiz oldu. Onların da değerli yanı var, amaAttila İlhan’ın;Kartallar Yüksek Uçar, Yarın Artık Bugündür, Sekiz Sütuna Manşet dizileri unutulmaz çalışmalarımızla çok kanallı dönemde de Türkiye’de sektörde bir hareketlilik başladı.

Günümüzde Sinema geri plana itildiği, diziler daha etkin şekilde öne çıkmış durumda yayınlaştığını, pek çok ciddi konunun dizilerde ele alındığını görüyoruz. Diziler Belki de bize hayatın sürekliliğini gösterdiği için bu kadar ilgi görüyor. Hayat devam ediyor, onlar da devam ediyor, biz de seyretmeye devam ediyoruz. Kurtlar Vadisi örneğinde olduğu gibibizim hikâyelerimiz, bizim hayatımızda olup bitenlere odaklı olarak, dizi sektörümüz genişlemeye başladı.

Tarihe ve bugüne, bugünün içinde belli yaşam biçimlerine, Türkiye’nin farklı alt kültürlerine yönelik,(Güneydoğu, Karadeniz, Ege, sahil kasabaları, Rumeli) dizilerinin karşımıza çıktığını gördük. Bunların bütününe baktığımızda Türkiye’yi anlatan bir yapı ortaya çıktı.

Mesela; zengin hikâyeleri anlatmaktan nispeten vazgeçip yoksulluk kültürünü de anlatan diziler var artık.Bir dönem konaklarda geçen, kırsal zeminde ağa zenginlikleri, şehir düzleminde şirketlerde akıp giden diziler oldu.

Balkan Savaşı’nın harabiyetini işlemek,“İşgal İstanbul”unda çaresizliğimizin yansıtılması, bunlarla yüzleşmeye başlıyor olmamız, güzeldir. Rekabet; Hem seyirci hem yapımcılar açısından baktığımızda dizi piyasasında bir ustalaşma dönemini getirdi.Aynı şekilde içerik, tema olarak da daha başka ne yapabiliriz arayışı var. Rekabet, çeşitlenme yarattı, yeni yaratıcılıkları kamçıladı, onun sonucunda farklı alt kültürler, kimlikler ve tarihsel dönemler ele alınıyor.

Kürt sorunu başarısızlıklarla, çözümsüz olarak devam ettiği müddetçe Kurtlar Vadisi başarıyla devam etti. Yaşadığımız sosyo-politik başarısızlık bu dizinin başarısı oldu.

Son günlerde asker ve polis özel timleri üzerinden “Terörle mücadele”yi konu eden üç dizi aynı hafta içinde gösterime girdi.  Bunlardan ilki,“İsimsizler” adı altında Pazartesi akşamı Kanal D ekranlarında yayınlanmaya başladı. 3 Nisan’da Star’da “Söz” dizisi başladı. FOX TV de “Savaşçı” adıyla bir dizi bu kervana katıldı.

Televizyon kanallarındaki tartışma programlarında sıkça “güvenlik politikaları uzmanı” sıfatıyla konuk olan Abdullah Ağar “Söz” dizisinin, Mete Yarar ise “İsimsizler” dizisinin senaryo danışmanlığını yapıyor.

Barış sürecinin bitimi sonrası sokağa çıkma yasakları ve operasyonlarla belirlenen dönem boyunca her iki isim de televizyon programlarında "askeri operasyonları" değerlendiriyordu.

Birden bire televizyon kanallarında başlayan bu hareketliliği değerlendiren konunun uzmanı Tayfun Mater, bu dizilerin birden bire ortaya çıkmasının tesadüf olamayacağını terörle mücadelede psikolojik savaşın bir ayağı olarak değerlendirilebileceğini ifade ederek, “Muhtemelen kanallar buna yönlendirildi, yani  psikolojik savaşın bir ayağı.Çünkü bir anda böyle üç büyük kanalda birden olması tesadüfle anlatılamaz. Bunun yeni bir dönem başlattığını düşünüyorum. Ana akım kanalların bir anda buraya yönelmesi hükümetin güttüğü siyasetin bir parçası, bu anlaşılıyor.”

Medya ve iletişim alanında çalışan sosyolog akademisyen Feyza Akınerdem ise; “Ancak şimdiki özel harekât dizilerinin bu mafya ve polisiye dizilerinden farklı olduğunu düşünüyorum. Bu diziler daha güncel bir savaş ve şiddet bağlamına konuşuyor.

Dizi sektöründe çalışanlar; özel harekât dizilerinin eş zamanlı yayına girmesini, dünyada da savaş dizilerinin popüler olmasıyla açıklasa da, Türkiye'de yayına giren dizilerin yaşadığımız gerilimli siyaset ve savaşa dair bir hakikat teknolojisi olarak iş yapmasının beklendiğini düşünüyorum. Bu yeni yönelimin karşılık bulup bulmayacağını zaman görecek” diye değerlendiriyor.