Uyku tutmazsa geceleri yazarım. Ama başımı koyar koymaz yastığa gözlerim dala konmuş bir kuş kanadı gibi kapanıyorsa yaşadığımı anlarım.

Bilirim ki dertsizimdir. Bilirim ki yaşamın en içinde, en koşturmacalı yerindeyimdir.

Kalbim göğsümü tıklatmaktan, beynim günlük işlerle meşgul olmaktan başka işe yaramaz.

Bilirim ki aklımla değil bedenimle yaşamışımdır.

Çünkü aklıyla yaşayanın uykuları kaçar. Kendi kendine konuşmaktan, kendini arayıp bulmaktan, düşünmekten, hissetmekten ve kalbinin atmanın dışında bir işe yaradığını bilmekten huzuru kaçar.

İşte ben böyle geceler yazarım.

Çünkü yazmakla yaşamak aynı anda olan bir iş değil. Ya yaşarım öylesine,  günübirlik gidilen misafirlikler  gibi;

yabancı, eşyasız, yersiz, eğreti ve gidici...

Ya da yazarım işte böyle uyku kaçıran bir kafayla.

Huzursuz, sorgulayıcı, yıkıcı, yok edici... Dünyanın orta yerine bağdaş kurmuş ve ölümsüzlüğün sırrını çözmüş bir Şaman gibi.

Ölmeyeceğini bilse insan, günübirlik değil, temelli, müstakil bir ev bilse dünyayı ne çok dertlenirdi şimdi.

Eyvah, evin duvarlarını sıvamadık, bahçemizi hor kullandık, toprağı küstürdük, suyu bitirdik, bir nefeslik hava ya var ya yok.

Tavan akıyor, aktarmadık. Kirliler birikmiş, yıkamadık. Gideceğiz diye tozu halının altına iteledik. Bu kadar kalacağımızı bilemedik.

Hani “Benden sonra tufan!” hani üç günlüktü?  Biz öteki taraf için hazırladık kendimizi, burayı pek benimsemedik. Burası yalan dedik talan ettik.

Ölüm yine de iyi bir şey sanırım. Hem de yaşamak kadar iyi. Rahatlatıcı, sorumluluktan kurtarıcı. Kim olursan ol iyi hatırlatır seni.

İyi bilirler son hâlini.

İşte bazen yazamayışım bundan.

Yaşamak öyle sıradan ve meşgul eden bir iş ki dişlisini tutturan saat gibi sonsuz kere aynı yerden geçip bir kere bile yadırgamaz insan.

Bir kere sorgulamaz. Alışır, uyum sağlar, rahatlar ve bu rutin ona huzur verir bir süre sonra.

Bu sahte huzuru da koyar cebine, tik tak, tik tak, başlar yolu ezber etmeye. Adım değiştirmek zor gelir. Yeni yollar korkutur.

Bir yerde bir aykırı görsün ama hemen başlar güzellemelere. Mesela kentten köye göçmüş birine hep gıpta eder. “En iyisi.” der ama hep erken bulur bu hayal için vakti. Çünkü Cahit Sıtkı pazarlığı yapmış ya bizim adımıza, 70 yıl eder bir ömür.

-Sıtkı'nın hesap da tutmamış ama neyse.

- İşte bu gece uyuyamayışım bundan.

Benim hesapta ne kaldı onu düşündüm. Sıtkı'nın hesaba göre iyi sayılır ama Sıtkı'nın hesap bu sefer de çarşıya uymazsa bizi de yaya bırakır.

Velhâsıl dostlar,

ölmeyecekmiş gibi oturduk bu dünya sofrasına ama yaşamanın da hakkını veremedik. Ben ona yanarım.