Siyasetçiler, kendilerine yöneltilen eleştirilerin dozu konusunda, biraz daha müsamahalı olmalıdır. Hemen daha ağır bir tonla mukabele etmek, hemen savcılıklara şikâyete koşmak veya tazminat davaları açmak, siyasete bir şey katmıyor..

Sosyal medya manyaklarının isim, parti ve ünvan tefrik etmeksizin yaptığı haysiyet cellatlığı, ancak kendi kalitelerindeki insanların dudaklarında tebessüm belirlenmesine sebep oluyor..

Çoğu zaman da, hayatlarının insani değerlerini, kendileri gibi düşünenlerle paylaşmak isteyenler tarafından, üzülerek karşılanılıyor; zaman tünellerinden siliniyor; bu tarz paylaşım yapılanlar arkadaş listelerinden siliniyor..

Bunu bilirlerse siyasetçiler, adliyeye koşmakta biraz daha sabırlı olurlar.

Siyasetçi ne kadar haklı olursa, o satırları yazan veya internet dünyasında paylaşanlar mahkûm olunca, ülkenin muhalefet vicdanında bir zulüm gibi algılanılıyor.

Çoğu zaman, söylenen sözler veya yazılanlar,karar verilene kadar hakarete uğrayan tarafından da, bu hakaretleri okuyanlar tarafından da unutuluyor.

Karar gazetelere intikal edince, mahkûm edilen sosyal medya manyağı kamu oyunda bir siyaset mağduru haline getiriliyor.

Siyasi taraflarına göre medya, bu mahkûmiyet kararları, ya sevinç içinde, ya da bir zulüm delili çerçevesinde veriyor. Ama iki taraf medyası da, ne söylendiğini, bu davanın niye açıldığını bile yazmıyor.

Bugünün siyasetçileri, hikmeti kendilerinde görmekten zamana zaman vazgeçip, geçmişte yaşanan olaylardan ve davalardan ders almaya çalışsalar; mahkûmiyet veya beraat kararlarının tarihin süzgecinden geçtikten sonra nasıl yorumlandığına bir baksalar, eminim ki, kararları değişik olur.

Tabii, olay yine, danışmanların davranışlarına geliyor.

Danışmanların linç paranoyasına kapılırsa siyasetçi, şu kadar gazeteciyi, şu kadar muhalifi hapse attırmış diye anılır.

Ya da Demirel ve Özal gibi, yıllar sonra, en güçlü muhalifleri tarafından hayırla yadedilirler.

Demirel, 1979 ara seçimini beş sıfır kazanarak, Ecevit’i istifaya mecbur bırakmış ve yeniden hükûmet kurduktan dört beş ay sonra 12 Eylül darbesiyle iktidardan düşürülmüştü.

Tabii  hakkında yüzlerce  dava açılır..

Bu davaların çoğu seçim suçudur..

Güneş battıktan sonra konuşmak gibi suçlardı bunlar

Adalet Partisi kapatılmıştı;ama, Adalet Partisinin has evlâdı hukukçular, Ali Şevki Erekler, Köksal Toptanlar, Vecdi Aksakallar bu davaları takip etmek için bir ekip kurmuşlardı.

Çoğu zaman da, bu davaları takip için, Kars’tan Edirne’ye koşarlarken masrafları ceplerinden karşılarlardı.

Yaşar Topçu da daha ziyade şahsi davalar bakmaktaydı.

Birgün Güniz sokakta bu dört hukukçu toplanıp değerlendirme yaparken, Odaya Demirel girer ve “Ne var, ne  yok ? “ diye sorar.

Yaşar Topçu, “ Antalya’da bir şahıs size hakaret etmiş, o tarihte başbakan olduğunuz için kamu davası açılmış, adamı da içeri atmışlar, araya 12  Eylül girdiği için geç haberimiz oldu..” deyince, Demirel, “ Yaşar ne demiş adam? “diye sorar.. Yaşar Topçu, “ Efendim huzurunuzda  tekrarından teeddüp ederim, küfür etmiş diyelim..” cevabını verince Demirel, “ Türkiye ekonomik bir krizle mücadele ediyordu; adam bunalmış, kime küfredecek? Tabii ki hükûmetin başına..Bütün işlerini bırak, Antalya’ya koş, o adamı tahliye ettirmeden Ankara’ya dönme “ der..

Yaşar bey, gider ve gerekeni yapar.

Özal, 1980 darbesinden sonra başbakan olmuştu, içeride finansal reformlar yapar, bu tedbirlerin halka ağır maliyeti ile boğuşurken; bir taraftan da, Dünya Bankası, IMF gibi uluslar arası kuruluşlarla uğraşıyordu..

Tabii halkın çektiği sıkıntılar, da karikatüristler tarafından alaylı bir üsluplahergün gazetelerde çiziliyor, Özal şekilden şekile sokuluyordu..

Birgün Milliyet Gazetesi santral memuresi Bedri Korman’a, “Sizi başbakana bağlıyorum” deyince, Bedri’de şafak atar, iyi bir fırça yiyeceğini düşünür.

Özal, “Bedri bana acele çizdiğin karikatürlerin orijinallerini gönder” der.

Bedri,”Emredersiniz sayın başbakanım ama neden istiyorsunuz“ diye sorunca, Özal, “Bu karikatürleri, IMF ve Dünya Bankası yetkililerinin önüne koyup, ‘Sizin yüzümüzden ne hale düştüm ‘ diyeceğim” cevabını verir.

İşte politikada iz bırakmak böyle bir şey.