Ermeni Sorunu, Emperyalist güçlerin Türkiye ve Türkler aleyhine giriştikleri yıkım savaşının bir algılamasıdır. Sözde batılı ülkeler, Balkanlar’daki Hıristiyan halklar ile Anadolu’daki Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda hep kullanmışlardır.

Odlar/ateş ülkesi Azerbaycan, Anadolu gibi çok eski devirlerden itibaren Türk akınlarına sahne olmuş bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın Türkleşmesi; 11. Yüzyıldaki Selçuklu döneminde Oğuz-Türkmen boylarının bölgeye yerleşmeleriyle gerçekleşmiştir. Moğol ve Timur idaresinden sonra Karakoyunlu ve Akkoyunlular Türkmenlerinin hâkimiyet kurduğu bölge, daha sonra kurulan Safevi Devleti ile Osmanlılar arasında sürekli mücadelelere sahne oldu. Nadir Şah'ın ölümünden sonra (1747) küçük hanlıklara bölünen Azerbaycan coğrafyasındaki bu hanlıklar, varlıklarını 19 yüzyıllın son çeyreğine kadar sürdürebilmişlerdi.

Kimi zaman kendi aralarında, kimi zaman komşu devletler ile ittifaka girerek varlıklarını sürdüren hanlıklar arasındaki denge, Osmanlı Devleti tarafından sağlanmıştı. Tarih boyunca Türklerin yaşadığı bir mekân olan Azerbaycan’ın jeo-stratejik konumu, doğal yer altı ve yer üstü tabiat zenginlikleri açısından bölgedeki devletlerin ilgi odağı olmuştur.

1. asırda Kafkasya Albanları, 2. asırda Romalılar, 3.asırda Sasaniler, 6. asırda Hunlar, 7. asırda Hazarlar, 8. asrın başlarında Araplar, 10. asırda Şaddadiler, 11. asrın ortaları ve 12. asrın ikinci yarısına kadar Selçuklu Türkleri egemen olmuştur.

13. asır başlarında Türk-Moğollar, 14. asır Timur imparatorluğu, 15. asrın birinci yarısında Karakoyunlular, ikinci yarısında Akkayonulular, 16. asrın ortalarında Safaviler ve 1588’de Osmanlı-Safavi savaşı sonunda Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Toplam 20 bin kilometrekare genişliğinde toprağa sahip olan Karabağ coğrafyası; Ağdam, Bedre, Terter, Yevlak, Laçın, Kelbecer, Fuzuli, Akcabedi, Delican, Gerus, Zengezor, Noraşin, Beylekan, Kubatlı, Hadrud, Akdere, Şuşa, Hankendi, Askeran, Hanlar ve Cebrail reyonlarından oluşmaktadır. 110 bini Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti diye adlandırılan bölgede, olmak üzere 116.000 Ermeni’nin yaşadığı Karabağ’ın değer kesimlerinde ise 6 bin Ermeni yaşamaktadır. Bu nüfus da toplam Karabağ nüfusunun % 9’unu teşkil etmektedir.

AZRBAYCAN’IN RUS İŞGALİ VE ERMENİLER

Osmanlı Devletinin 18. asrın sonlarına doğru güç kaybetmesiyle Rusya, Çar I.Petro dönemine kadar uzanan “sıcak denizlere inme” idealini gerçekleştirmeye yönelik planlarını uygulamaya koyarak Balkanlar ve Türk boğazları ile birlikte önemli stratejik mevki olarak gördüğü Kafkasya ilgilenmeye başladı. Nitekim Çar I. Aleksandr döneminde (1800-1825) Kafkasya’nın işgali gündeme geldi.

Çar I. Aleksandr, Aralık 1801’de Kafkas Orduları Başkumandanlığına General Tsitsianov’yı, atayarak ona “Hazar Denizi”nde yalnızca Rusya’nın bayrağı dalgalanmalıdır” emrini verdi. Kafkasya işgal planını hazırlamaya başlayan Gürcü asıllı General Tsitsianov, geçmişte olduğu gibi Kafkasya’da azınlıkta olan Ermenilerden yaralanarak Azerbaycan topraklarının işgale başladı.

1804’de Gence Hanlığı, ardından 1804-1805’de Bakü ve Nahçıvan hanlık topraklarını işgal eden Rusya, sınırlarını Hazar Denizi’nden Karadeniz istikametine doğru genişletti. Böylece Güney Kafkasya bölgesine yerleşen Rusların, hâkimiyet sahası Aras Nehri’ne kadar ulaştı.

 1796 da Karabağ Hanlığı topraklarına giren Çarlık Rus orduları, 10 Haziran 1806 yılında Karabağ Hanı İbrahim Halil’i bütün ailesi ile birlikte katlederek, hanlık topraklarını işgal etti. İran Gacar Devleti yönetimiyle 13 Ekim 1813 yılında imzalanan “Gülistan” antlaşmasıyla, Karabağ topraklarını egemenliği altına alan Çarlık Rus yönetimi, 1822’de Karabağ’daki “Hanlık” yönetim şeklini lağvederek Moskova’ya bağladı.

1825–1826 Rus-İran Savaşları sonucu, İran (Gacar Devleti) Çarlık Rusya’sı arasında; toprakların esas sahibi Azerbaycan Türkleri yok sayılarak 22 Şubat 1828’de imzalanan “Türkmençay” antlaşmasıyla da Aras nehri sınır kabul edilerek Kuzey Azerbaycan toprakları Çarlık Rusya’sına, Güney Azerbaycan toprakları da İran idaresine bırakılarak paylaşıldı.  

Gerek İran'la yapılan Türkmençay,  gerekse Osmanlıyla yapılan Edirne (14 Eylül 1829) antlaşması hükümleri gereği, bölgedeki Hıristiyan tebaanın koruculuğunu üslenen Rusya, Hıristiyan halkın engellenmeden serbestçe Rus topraklarına göçmelerini sağladı. Ermeni göçlerini teşvik etme amacıyla da 20 yıl süre ile Ermenileri vergiden muaf tutan Çarlık Rus idaresi, İran’dan göçtürülen yaklaşık 70 bin Ermeni’yi,  başta Karabağ olmak üzere, Nahçıvan ve Revan/Erivan’a yerleştirmişti.

Uzun süre kendilerini bölgede Müslüman-Türk egemenliğinden kurtaran güç olarak gördükleri Çarlık Rus yönetimiyle iyi ilişkiler içinde yaşayan Ermeniler, Rus ordusu ve devlet hizmetlerinde görev almışlardı. Ermeni kiliseleri, Ermeni şovenizmi ile milliyetçi Ermeni partilerinin maddi ve manevi besin kaynağı rolünü ustalıkla üstenmişlerdi.

Rusya, 1903 yılında Ermeni kiliselerinin mülkiyetinin “Toprak ve Emlak Bakanlığı” emrine verilmesi hakkında çıkarılan kanunla Kafkasya’daki Ermeni kiliseleri kapatılmış ve mallarına el konulmuş, uygulamaya karşı çıkan Ermeni ileri gelenleri Sibirya’ya sürgün etmişti. Bu uygulama kilisenin siyasi kurumlara yardımlarını azaltmıştı. Milliyetçi Ermeni partilerinin finans kaynaklarına ciddi darbe vuran bu uygulama Kafkasya’da Ermeni terörizminin genişlemesinin yanında Türk ve Müslüman karşıtı ruhun yeni bir boyut kazanmasına neden olmuştu. Ermeni kilisesi, bu kanunun aleyhine aynı yıl 29 Ağustos’ta Gence’de, 2 Eylül’de Kars’ta ve Bakü’de, 12 Eylül’de Şuşa’da, 14 Ekim’de Tiflis’te mitingler düzenlemiş terör eylemleri gerçekleştirmişlerdi.

1905 yılında Rusya’da meydana gelen olaylar, Çarlık idaresine karşı hoşnutsuzluk dalgasının güçlendirdi. Ülke genelinde ve Güney Kafkasya’da güçlü bir yankı bulan karışıklıktan Ermeniler ustaca yararlanıyorlardı.

Bu arada Kafkasya Genel Valiliğine atanan Vorontsov Daşkov, Kafkasların ötesinde Rus yönetiminin dayanağı olarak gördüğü Ermenilerle dostluk kurmak gerektiği Çar II. Nikola’ya önerdi.  Daşkov’un“Majesteleri biliyorlar ki, Kafkaslarda Türklerle olan ilişkilerimizin tarihi boyunca, Büyük Petro döneminden buyana Rus siyaseti, savaşlarda yanımızda yer alan Ermenilere karşı dostane tutum takınmak doğrultusunda olmuştur” şeklindeki önerisi üzerine Rus Çarlık idaresi, Ermeni politikasında değişiklik yaparak, Ermeni kiliselerinin yeniden açılmasına izin vererek el konulan mallarını iade etti.

ERMENİ MESELESİ DEDİKLERİ

Osmanlı Devleti’ni parçalama projeleri çerçevesinde sunî olarak ortaya çıkarılan “Ermeni Meselesi” aslında Şark Meselesi’nin unsurlarından bir tanesidir. Bu sunî meselenin ortaya çıkmasının başlangıç noktası 1877-78 Osmanlı Rus Savaşıdır.Bu savaş sonunda ağır bir yenilgi alan Osmanlı Devleti, Rusya ile Yeşilköy/Ayestefanos Anlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Antlaşmanın 16. Maddesi, Doğu Anadolu’da Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde hayat şartlarının iyileştirilmesi ve ıslahatlar yapılması hüküm altına alınmıştı.

Rus nüfuzunun Ortadoğu'ya yayılmasından endişelenen İngiltere, sömürgelerinin tehlikeye girmesini önlemek amacıyla duruma müdahale ederek, 1878 yılı Haziran’ında Berlin Konferansı’nı toplamayı başardı. Konferans sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması’na konan 6.madde, Ermenilerin siyaset sahnesine çıkmasını sağladı. Hatta büyük devletlerin her biri bu anlaşma ile Ermeniler için yapılacak ıslahatları denetleme imkânına kavuştu.

İşte bu maddeden hareketle Ermeni Patrikhanesi ve din adamlarının öncülüğünde kurulan Hınçak ve Daşnaksutyun gibi ihtilalcı Ermeni örgütleri, Ermeni halkını tahrik ederek bir dizi isyana teşvik etti. Amaçları, isyanlar sayesinde bölgeyi karıştırmak ve bu suretle büyük devletlerin Osmanlı Devletine müdahale etmesini sağlayarak bağımsız Ermenistan’ı kurmaktı.

1894-1896 yılları arasında Doğu Anadolu’da Ermenilerin gerçekleştirdikleri isyan ve katliamlara Osmanlı Devlet güçlerince son verilmesinden sonra isyan hareketleri organizatörlerinin birçoğu Kafkasya’ya kaçırılmışlardı. Rus yazarı N. Şavrov, 1896 yılında Güney Kafkasya’da 900.000, 1908 yılında ise 1.301.000 Ermeni yaşadığını yazmaktadır. Demek ki, sadece bu dönemde Güney Kafkasya’ya 400.000 Ermeni yerleşmişti. Şavrov’un verdiği bu bilgileri, 1908 yılına ait Rus İçişleri Bakanlığı polis belgeleri de doğrulamaktadır. Belgeler, “Türkiye’deki malum olaylardan sonra Güney Kafkasya’ya yarım milyon Ermeni’nin geldiğini” gösteriyordu.

KAFKASYA’DA ERMENİ TÜRK ANLAŞMAZLIĞI 

1905 Bakü olayları

1905 Rus Devrim hareketleri, Rus İmparatorluğu çapında geniş yankı bulan kitlesel siyasi eylemlerdir. 1905 Moskova Ayaklanması örneğinde olduğu gibi, bazı eylemler doğrudan hükûmeti hedef almıştır. Saldırılar, işçi grevleri, köylü ayaklanmaları ve askeri isyanlar şeklinde gelişmiştir. Olaylar sonucunda anayasal monarşiye geçiş yapılmış ve Çarlık Duma’sı kurulmuş, çok partili seçimler yapılmış, 1906 Anayasası meydana getirilmiştir. Ancak Çarlık rejiminin yıkılması ve bazı bölgelerdeki bağımsızlık yönünde yapılan silahlı ayaklanma girişimleri başarısız olmuş ve bastırılmıştır.

19. yüzyılın başlarında Ermenilerin Azerbaycan’a göç ettirilmeleri bölgedeki dengelerin tamamen değişmesine neden oldu. “Büyük Ermenistan” planının uygulanması ile Kafkasya’da pek çok olay meydana geldi. 1905-1906’de olaylarına çok fazla ilgi gösterilmemiştir. Olaylar büyüyerek Kafkasya yayılmış, Ermenilerin “Büyük Ermenistan” yaratmak idealinin ilk aşaması bu dönemde başlamıştır.

Bu olaylar hakkında Azerbaycanlı; Mehmed Seid Ordubadi’nin “Kanlı İller” ve Mir Möhsun Nevvab’ın “1905-1906-ci İller Ermeni Müselman Davası” adlı kitaplarında ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Ordubadi’nin “Kanlı İller” eseri 80 yıldan fazla halktan saklanmıştır. Haşim Bey Vezirov’un “Seda” matbaasındaki yayınından (1911) sonra kitabın, bir daha yayınına ve genç nesillere ulaşmasına izin verilmemiştir. Ayrıca,1895’den itibaren Osmanlı Devlet’inde çeşitli şehirlerde Rus sefirliğinde çalışan, bu şehirlerde Taşnakların gerçekleştirdiği olayların şahidi olan V. Mayevski’nin 1906’da yazdığı, fakat yayınlanmayan “Kafkasya’da Ermeni-Tatar Anlaşmazlığı” makalesi, Kafkasya Askerî İdaresi bir kitapçık halinde ve “çok gizli” ifadesi altında 1915 yılında bu eseri basmıştır. 1905 Olayları ile ilgili olarak Batı’da yapılan yayınlar, dünya kamuoyuna en ağır kayıpları veren tarafın Ermeniler olduğu izlenimini yaratmıştır.

HEP TERÖRE DESTEK VERDİLER

Azerbaycan’da 1905-1906 Ermeni-Müslüman çatışmalarından bahseden Nevvab (1833-1918) “Tevarih-i Rezm ve Şurişi Tayife-i Erameniye-i Gafgaz ve Firgey-i Müselman” eserinde; 1905-1906 yıllarında, Ermeni komitelerinin Azerbaycan Türk halkını hedeflemesi sonucu meydana gelen olayları yazmıştır. Nevvap eserinde; 1903-1904 yılları arasında Karabağ’ın Şuşa ve diğer şehirlerinde Ermenilerin,  Azerbaycan Türklerine yönelik terör eylemleri ile ilgili yaşananlar hakkında bilgi verilmiştir. Nevvab, “Çarın emriyle silah taşınmasının Azerbaycan Türklerine yasaklandığını, ancak bundan faydalanan silahlı Ermeni çetelerinin silahsız Azerbaycan Türklerini kolayca yakalayıp öldürdüklerini” ifade etmiştir.

Eserinde, “Ermeni milliyetçilerinin önce Osmanlı Devleti’nde daha sonra Rusya’daki şehirlerde özel teşkilatlar kurduklarını, buraya aydınlar, gençler, sanatçılar, Ermeni toplumunun diğer temsilcilerinin” getirildiğini anlatan Nevvab, Azerbaycan Türklerine ve Osmanlılara karşı tebligatlar, tahribat, suikast ayrıca silahlı çatışmalarda kullanılmak için gereken savaş malzemelerinin Çar memur ve subaylarından rüşvetle ele geçirilmesi amacıyla zengin Ermenilerden para toplanması sayesinde gerçekleştiğini kaydetmiştir.

Nevvab, 1905’den önce Azerbaycan Türkleri ve Ermeniler arasındaki ilişkiyi de şöyle aktarmıştır:

“1260 (1844) tarihinde İsaballı adında bir Ermeni başka Ermenilerle birlikte Azerilerle alay eder; Azerilerin olaydan haberi olur olmaz dükkânlarını kapatıp Han Bağı’na giderler ve şehrin hâkimi Caferkulu Han’ı kaleye getirirler. Şehirde büyük bir çatışma patlak verir ve herkes hâkimin tarafını tutar. Bu durumdan paniğe kapılan hâkim Azerileri sakinleştirmeyi çok ister, ancak bu mümkün olamaz. Olayların durmasını sağlamak için Şuşa’da olan şehrin diğer hâkimi Alabey’i getirir; Alabey atı ile meydana girdiği sırada halk onu arasına alır. Mir Hadi adındaki bir seyid, Alabey’i atından çekerek yere indirir. Ermenilerin tamamı dükkânlarından çıkarak kaçarlar. Kimi dükkânı kapatır, kimi kapısını kapatır, kimi de bunlara fırsat bulamayıp kaçar. Uzak görüşlü Müslümanların bir kısmı, kaçan Ermenilerin bazılarını evlerine alarak onları koruyup, sakinleştirmeye çalışırlar. Cahil Müslümanlar ise kaçan Ermenileri takip ederek onlara saldırırlar. Özetle şehrin hâkimi bir şekilde Müslümanları sakinleştirerek, Ermenileri büyük bir felaketten kurtarır.”