“Mutluluk nedir ya da nasıl olmalıdır?” diye zaman zaman düşünürüm. Oysa ki, belli net bir tarifi olmadığını biliyorum. Asıl olan mutluluğu fark etmemizde yatıyor. 

Neden mi? Çünkü etrafımıza dikkatlice bakarsak hayatımızda bizi mutlu edecek o kadar çok şey var ki!.. Öncelikle sağlıklıyız, nefes alıyoruz, her bir nefeste içimizi dolduran tertemiz hava bile bizi mutlu etmeye yetmeli aslında. 

Çünkü bizler dünya üzerinde yaşayan ölümlüleriz. Nerede, ne zaman, hangi konumda ve hangi sebepten öleceğimizi bilmeden, bilemeden yaşıyoruz.

Hoş zaten ne zaman öleceğimizi bilsek nasıl olurdu acaba diye oturup şöyle bir düşünmek lazım.

Önümüzde çok kısa bir süremiz varsa ona göre dolu dolu yaşar, uzun senelerimiz varsa daha mı yavaştan alırdık hayatı ve yaşamayı?

Asıl olan yarın ölecekmişiz gibi hayatın her dakikasından zevk alabilmek… Ama nerdeeeee bizde o şevk? Öyle olmalıyız diyoruz da, iş uygulamaya gelince işte orada sınıfta kalıyoruz.

Mutluluk fark etmektir, etraftaki güzellikleri görebilmek ve hemen her şeyin tadını çıkarabilmektir. İnsan nasıl susuz kaldığında bir bardak suyu kana kana içiyorsa, hayatı öylesine kana kana yaşamalı, tıpkı ağzımıza aldığımız lezzetli bir yiyeceğin tadını çıkara çıkara yemek gibi, dolu dolu mutluluğun tadına varmalı...

Yaşıyoruz, her gece yatağımıza yatarken iç huzuru ile sabahları uyanabiliyorsak eğer, hayat güzel ve yaşanılası demektir. İnsanın her an, her dakika nefes alışında bile belki de şükretmesi gerekiyor yaşadığına. Neden mi? Çünkü hayata sadece evet sadece bir pamuk ipliği ile bağlıyız...

Gece yatıp, sabaha uyanamamak, evden dışarı çıkıp geri dönmemek de var aslında. O halde her saniyenin tadını çıkarmalıyız. Çünkü zaman öylesine hızla geçip gidiyor ki hayatımızdan, zamanı durdurmak ya da geri getirebilmek ne yazık ki mümkün değil. 

O nedenle en iyi şeylerimizi yarına saklamanın, en güzel eşyalarımızı kullanmadan sadece seyretmenin ya da en basitinden aldığımız keyifli bir yiyeceği yarına, sonraya saklamanın hiç mi hiç gereği ve nedeni yok. Yarın yiyemeyebilir, giyemeyebilir ya da hiç kullanamayabilirsiniz.

Yaşayın dolu dolu ve yaşarken sanki yarın hiç yokmuşçasına keyif alın yaptıklarınızdan. Keyiflerinizi ertelemeyin. Keyiflerinize sevdiklerinizi de ortak edin, aynı tadı, aynı hazzı onların da alması için yardım edin. Öncelikle kendinizle barışık olun, hayatla barışık olmak için ilk şart bu.

Kendinizi sevin, en güzel özelliklerinizi ortaya çıkarıp kendinizi çok sevin, şımartın arada bir de olsa. Sizi sizden başkası daha iyi anlayamaz, sevemez buna inanın. Çıkın evinizden dışarıya ve etrafınızdaki güzellikleri görmeye çalışın. Sadece bakmayın gelişigüzel, baktığınızı görmeye çalışın. Sevin çevrenizi, çiçekleri, kuşları, insanları, herkesi, her şeyi...

Siz sevdikçe, bir ayna misali sevginizin, neşe ve mutluluğunuzun size doğru geriye yansıyacağını göreceksiniz.

Mutlulukla her zaman her daim mutlu kalın, Bursa'mın ve yöremin güzel insanları...

Günün Sözü:

“İnsanın zamanı varsa her şeyin gelmesini beklemeye mecburdur. Her şeyi varsa eğer zamanın geçmesini beklemeye mahkumdur. (Özdemir Asaf)”