Hayatımız hep korkularımızdan kaçmak üzerine oluşturulmuştur aslında. 

Köpekten korktuğumuz için onlara asla yaklaşamayız, gece karanlıktan korktuğumuz içinde tek başımıza gece gezemeyiz, yalnızlıktan korktuğumuz için kalabalıklar içinde kayboluruz.

Korkularımızı göstermemek içinde korkusuz gibi davranırız.

Ama korkusuzca davrandığımız şeylerden daha çok korkar oluruz. Bir cesaret gelip korkumuzla yüzleşebilsek korkularımızı yenmiş olacağız.

Örnek vermek gerekirse

'Garez Korku Evi'ne gittik.

Aslında bir oyun olduğunu biliyorduk. Ama arkadaşlar o kadar profesyonelce işlerini yapıyor ki, korkmam diyen insanların tellerden atladığını gördük.

Odaya girdiğinizde her şeyin bir oyun olduğunu anlamamak aslında hiç de zor değil, fakat o anki alt yapı sesi ve oyuncu arkadaşların motorlu testere ile sizi kovalaması istemsizce sizi korkuya ve kaçmaya teşvik ediyor.

Ne kadar korktuğumuzu belli etmemeye çalışsak da bu kadar tedirgin ve insanı korkutan bir oyun olduğunu düşünmedik.

Her ne kadar oyunu tamamlayamasak da oyun sonunda kendimizi izledikten sonra kahkahaya boğulduk.

Aslında insan korkuyu kendi yaratıyor. Bizimde bu oyunda yaptığımız korkusuz korkak misali oldu.

Kundakçı Müdürümüz, "Ben morgta ceset saymış adamım, neyin korkusu" diyor. Sanal dünyalardan gelen şeytanla, dracula ile yıkılacak adam değiliz" diye de ekliyor..

Ama benim söyleyeceğim

Bazen korkular anlatılmaz yaşanır

Gidin Garez'e yaşayın, ne demek istediğimi daha da iyi anlayın...