Aslında Bursaspor demek gerekirdi ama son yıllardaki yönetim anlayışı altyapıyı darmadağın edip, altyapıdan çıkanların ayarını düşürüp satınca ve de takımı yabancı çöplerle doldurunca o sıfatı hak edemezdi.

Bugün amatör takımlarda bile yabancı ve siyahi oyuncu modası hüküm sürerken bir tek Altınordu kadrosunda tek bir yabancı oyuncu barındırmıyor.

Yani İstiklal Marşı’nı tam takım olarak söylediler. İstiklal Marşı söylenmek için çalınır, GS’li on birin yaptığı gibi sakız çiğnemek için değil.

Planlı bir şekilde altyapıdan başlayan süreç hem bir yandan meyvelerini veriyor ve kasasına para yağıyor. Öte yandan da başarılı bir şekilde PTT 1’nci Lig’de kafaya oynuyor.

Süper Lig için yabancı olmadan olmaz düşüncesi o kadar azdırıldı ki; Galatasaray son Trabzon maçına sahaya on bir yabancı ile çıktı ama maçı hakem müsveddesi Fatih Terim hayranı Ümit Öztürk sayesinde kazandı.

Yani; maçı on bir yabancı değil, bir Türk sayesinde kazandılar.

Bunu sosyal medyada paylaşınca bazı Bursaspor görünümlü Galatasaray hayranlarının hışmına uğradım.

Futbol artık bir endüstri olduğundan ve arada rekabet yaşandığından parası olan kuralların izin verdiği kadar yabancı futbolcu transfer edermiş ve bana neymiş dediler.

Evet futbol arzı, talebi, sponsor ve reklam gelirleri ile muazzam bir reel sektör oldu.

Örneğin; avuç içi kadar Portekiz’in ihracat gelirleri neredeyse futbolcu satışlarından olurken araya Avrupa şampiyonluklarını sıkıştırıyorlar.

Örneğin; İngiltere ve İspanya dünyanın en pahalı liglerinden ama statlar doluyor; yayın, forma ve reklam gelirleri dudak uçuklatıyor. Bu arada futbolcu alırken de satarken de para kazanıp kasalarını dolduruyorlar.

Bizde ne oluyor?

Avrupa’da ve Afrika’da ne kadar çöp varsa topluyoruz. Onların üzerinden kulüplerin içini boşaltanlara, kasasını soyanlara izin veriyoruz. Bazen de futbol ömrünün sonuna gelmiş geçkinleri alıyoruz.

Sonuç;

Kulüplerin hepsi batakta yüzüyor ve bir yandan hükümete vergi borçlarını affetsin, öte yandan bankalara borç para versin ve yetmez gibi üstüne UEFA’ya ceza gelmesin diye salya sümük ağlıyorlar.

Bunun neresini endüstri diye tanımlarsınız?

Hadi bu kadar yabancıyı alıyoruz da Avrupa’da bir şey yapabiliyor muyuz?

Tafarel, Popescu, Hagi ve biraz da şansla aldığımız bir UEFA Kupası’ndan başka bir şeyimiz yok. Şansı küçümsemek adına kullanmıyorum. Bir proje uygulaması olsa başarı sonraki yıllarda da devam ederdi diye düşünüyorum.

Son on yıla baktığımızda futbol adına sevineceğimiz bir şeyimiz, Mayıs ayını görenimiz yok!

Mircia Lucescu bile 81 milyonluk ülkede oynatacak on bir Türk bulamadığı için kafayı oynattı ve pes edip istifa etti. Şimdi yine ‘dön baba dönelim, Terim ya da Güneş’e gidelim’ oynamaya devam edip yerimizde saymaya devam edeceğiz.

Altınordu’ya başarılar diliyorum ve yolundan sapmadan giderse geleceğin büyüğünün onlar olacağını biliyorum.