Futbol, içinde çok farklılıklar barındıran bir oyun.

Her ülkenin ve hatta her takımın kendine uygun sistemleri var.

Güney Amerika'da estetik ön plana çıkarken, özellikle Kuzey Avrupa'da sert, tempolu ve disiplinli bir yapı gözlenir.

İspanya ve Portekiz, aynı dili konuşmalarının avantajını iyi değerlendirerek, özellikle Brezilya'nın yetenekli gençlerini çok erken yaşlarda bünyelerine katarlar.

Estetik ve sertlik, La Liga'da bir arada gelişmeye başlar.

Johan Cruyff'un 1988 yılında kulübün başına geçmesiyle, Barcelona gerek yönetim gerekse futbol kültürü anlamında ciddi bir ivme kazanmıştır.

Avrupa'da artık Barcelona'nın egemenliği başlar.

Özellikle Messi'nin gelişiyle İspanya ve Avrupa'da kırılmadık rekor kalmaz.

Futbolun ağır aksak temposu giderek yükselmeye ve oyuncuların tümünün oyunun tamamına her anıyla katılımları sağlanır.

Topa sahip olma oranları rakibi ezecek düzeylere yükselir.

Hafta sonu Premier Lig'de oynanan Swansea City - Manchester City karşılaşmasını izledim.

Manchester'in değeri 540 milyon € iken,Swansea yalnızca 105 milyon € idi.

Guardiola'nın takımın başına geçmesi, ilk 5 maçın sonunda 15 puanla liderlik koltuğunda bulunulması gibi etkenler Manchester City'i mutlak favori gösteriyordu.

Nitekim özellikle David Villa ve Sergio Agüero gibi yıldızların üstün performansları 3 puanının 3 golle alınmasını sağladı.

Ancak Swansea karşılaşmanın her zaman içindeydi ve asla ezilmedi. Özellikle Hollanda'lı Leroy Fer çok etkili bir futbol sergiledi.

Premier Lig'in genel karakteristiğinde bu var. Takımlar arasında ciddi değer farklılıkları olsa da, mücadele asla bırakılmıyor.

Top sürekli ileriye doğru oynanıyor. Yan pas ve geri paslarla zaman öldürülmüyor.

 

Süper Ligimizde, Galatasaray'ın pas istatistikleri genelde yüksek çıkar. Oysa bunların büyük bir bölümü yan pas ve kaleciye verilen geri paslardır.

Bu nedenle Galatasaray'ın oyunu kimseye keyif vermez.

 

Bu haftaki rakibimiz sorunlu Kasımpaşa'ydı. Kendi sahamızda ve seyircimizin önünde mutlak 3 puan düşünüyorduk.

Oyunu istediğimiz gibi yönlendiremedik bir türlü. Topa yeterince sahip olamadık.

Batalla haricinde üst düzey oyuncumuz yok. En kötüsü de diğer futbolcuların hala onun farkına varamaması.

Önümüzdeki hafta Gaziantep deplasmanındayız. Sonrasında yine milli maç nedeniyle lige ara verilecek.

Araları büyük fırsatlar olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz.

Ekstra çalışmalarla; fizik kondisyonumuzu geliştirmek, oyuncuların birbirlerine yakın oynaması, sahanın her bölümünde üçgenler oluşturarak sürekli paslaşma, topun daha çok bizde kalması ve her an rakip kalenin düşünülmesi gibi özelliklerimizi arttırmak zorundayız.

Geriye oynanan her top savunmamızda sıkıntı yaratır. Baskı altındayken topa sağlıklı vurabilmek ve istenilen yere gönderebilmek büyük sorundur.

Kontrolsüz uzaklaştırılan her top rakibin yeni bir atak organizasyonu başlatmasına neden olur.

Genç Kubilay'ın bir santrafor olarak neredeyse rakip kale önünden kalecimize geri pas yapması, altyapı eğitimindeki yetersizlik olarak görülmelidir.

Futbolun tek amacı gol atmaktır. Gol atmak için de yapılması gereken, topun hızla rakip kaleye en yakın bölgelere taşınmasıdır