Yarın bayram, evin sahipleri olan hanımlar bayrama aile ve konuklar için yemekler, tatlılar hazırlayacaklar. Evin erkekleri camide cemaatle bayram namazını kıldıktan sonra bayramlaşmanın ardından maddi gücü yetenler kurban ibadetini yerine getirecekler, çocuklar erken kalkacak ve birlikte uyudukları giysilerini giyip hane halkı büyüklerinden başlayarak el öpüp bayram harçlıklarını alacaklar. Kurban etinden ve ciğerinden ilk kavurma ile ailece kahvaltı yapılacak. Kurban payları bölünecek, komşulara ve ihtiyaç sahibi olanlara düşen paylar dağıtılacak. Ardından mezarlıklar ziyaret edilerek dualar edilecek özlem ve hayırla yad edilecekler. Dört gün boyunca her gün ve her yerde bayram havası esecek. Dostlar ziyaret edilecek ve dargınlar barışacak. Bütün ülke barış ve huzur içerisinde bayramı bayram gibi kutlayacak.

Bunların hiçbiri hayal değil ve yakın geçmişimizde bu toplumda dibine kadar yaşanmış bayramlardır ve toplumun çimentosu dediğimiz ortak bilinç denilen şeyin böyle günlerin bu şekilde yaşanmasıdır diye düşünüyorum.

Günümüzde bayramlar takvim demektir. Ne zaman başladığı ve ne  zaman bittiği çok önemlidir. Bu önem pazartesi ve Cuma günlerinin nasıl bayrama yama yapılarak tatile sokulacağının hesaplanmasıdır. Bu konuda benim ülkem dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahiptir. Yamanın gerektiğinde Salı ve Perşembeye bile yapıştırılması için şeytanın aklına gelmeyecek formüller uygulanır.

Sonra ne mi olur?

Kim takar bayramı ve ritüellerini denir ve ver elini tatil deyip bol taksitli organizasyonlara kurban olunur.

Bunun sonucunda toplumda ne çimento kalır ne de beton ve duygular körelir, toplumlar ölür.

Ben derim ki bayramları bayram gibi yaşayalım. Ancak o zaman bayram, bayram gibi olur.