xEsWEgkX_400x400Muhammed Döner

Bursa Müftülüğü İl Vaizi

’Market kirlenmesin’ diye ayaklarına poşet giydi ’Market kirlenmesin’ diye ayaklarına poşet giydi

Peygamber Efendimiz(sav) ashabını bir göreve gönderdiği zaman, onları yolcu ederken tavsiyelerde bulunurdu. Ebû Mûsâ el-Eş’arî ve Muâz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken onlara şu tavsiyelerde bulundu. “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın! Müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” Ardından Muâz’a döndü ve dini emirler hususunda şöyle buyurdu. “Sen Ehl-i Kitab(Hristiyan) olan bir topluluğa gidiyorsun. Onları önce Allah’tan başka ilah olmadığını ve benim O’nun elçisi olduğumu kabule davet et. Bu konuda itaat ederlerse, onlara günde beş vakit namazın farz olduğunu haber ver. Buna da itaat ederlerse Allah’ın kendilerine zekâtı farz kıldığını ve zekâtın zenginlerden alınıp, fakirlere dağıtılacağını haber ver. Bunu da kabul ederlerse kendilerinden zekât al. Ancak zekât tahsil ederken mallarının en değerlisinden alma! Mazlum kimselerin de bedduasından sakın. Çünkü Allah ile mazlumun duası arasında perde yoktur.” (Müslim, İman,29).

Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerin zekât vermekle yükümlü tutuldukları, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakub ve Hz. İsa gibi çeşitli peygamberlere zekât ibadetinin emredildiği bildirilmektedir. (Enbiya,21/72-73, Meryem, 19/31) Kerim Kitabımızda müşriklerden söz edilirken, “Tevbe edip namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir.” (Tevbe,9/11) buyrulması, zekâtın Müslüman olmanın en belirleyici unsurlarından biri olduğunu göstermektedir. Peygamberimiz, zekâtı İslâm’ın beş temel esasından biri olarak beyan etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in Mekke’de nazil olan ayetlerinde zekâta vurgu yapılması, İslâm’da zekâtın dinin esaslarından biri olduğunu bizlere öğretir.

Kur’an-ı Kerim’de “Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını” (Bakara 2/219), yani zenginlik nisabına sahip, (ailenin temel ihtiyaçları ve ticaret ehlinin demirbaşları nisap miktarına dahil edilmeden) 80.18 gr altın veya bunun karşılığı nakit bulunan kimse zekât olarak, malının kırkta birini senede bir kere olmak üzere fakir ve ihtiyaç sahiplerine vermesi Allah (c.c.)’ın üzerimize farz kıldığı bir vazifedir.

Allah Teâlâ, zekât verenlerden sırf O’nun rızasını gözetenleri mükâfatlandıracağını müjdeleyerek bu ibadetin gösterişsiz bir şekilde yerine getirilmesi gerektiğini bildirmektedir. Dolayısıyla, zekât bir yük gibi algılanmamalı, gönülden yerine getirilen bir ibadet olmalıdır.

Zekât bir yandan fakirlerin ihtiyacını karşılarken, diğer yandan da veren kişinin şahsiyetini geliştirmektedir. Hem maldaki kirleri temizlemekte hem de sahibini arındırmaktadır. Yüce Rabbimiz “Onların mallarından zekât al ki, bununla onları temizleyesin ve arındırasın” buyurmaktadır. Zekât vermek hem malın hem de nefsin temizlenmesine yardımcı olmaktadır. Çünkü nefis, cimrilik ve aşırı dünya sevgisi ile kuşatılmıştır. Allah (c.c.), insanlar arasında inanan-inanmayan şeklinde bir ayrım yapmaksızın, herkese mal, mülk verir. Ancak bir insanın elinde mal ve mülkün bulunması onun Allah katında değerli bir şahıs olduğu anlamına gelmez. Mal sahibini değerli kılacak şey, o nimetlerin kadrini bilmesi ve şükrünü yerine getirmesi; malında fakirin hakkı olduğunu bilerek bunu ödemesidir.

Zekâtını vermeyenleri de uyaran Yüce Rabbimiz “Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele” (Tevbe, 9/34) buyurmaktadır. Zekât, İslâm’ın ilk kutlu kuşağı sahâbe tarafından çok iyi anlaşılıp uygulanmıştı. Abdullah b. Mesud, kendilerinin namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekle emrolunduklarını hatta zekât vermeyenin namazının bile kabul edilmeyeceğini söylüyordu.

Mali bir yükümlülük olan zekât, kişinin dünya malına karşı dengeli bir duruş içinde olmasını sağlar. Toplumsal boyutları açısından, kardeşlik ve paylaşma duygularını geliştirir. Zekât hem bu dünyada arınmak hem de ahirette ecir kazanmak için Hz. Peygamber (sav)’in deyişiyle “delil” olacaktır. Ne mutlu mallarını asıl sahibi olan Allah (c.c.)’ın emrine uygun harcayanlara.

cocuklara-paylasma-duygusu-nasil-kazandirilir-cocuga-paylasmayi-ogretmenin-yollari-h1643892857-0d5318

ESRA HIZLI

KUR’AN KURSU ÖĞRETİCİSİ

Paylaşmak öldüğümüzde uykudan uyanacağımız, yolculuk esnasında dinlendiğimiz bir ağaç gölgesi süresince mekân tuttuğumuz şu dünya hayatında hiçbir şeyin sahibi olmadığımızın hâl diliyle ikrârıdır. Gönlümüzün en hassas frekanslarını bağlamadan, nimetin sahibini unutmadan yine O'nun kulları, yarattıkları için harcamaktır. "Ey iman edenler, hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin."  (Bakara, 254) ayeti mucibince yapayalnız hesap vereceğimiz o gün sağımızdan solumuzdan bizi karşılayacak amellerimizin en kıymetlileri sahip olduğumuz rızkı paylaşmalarımız olacaktır. Dünyada nefsimiz için yaptığımız her harcamanın dünya ile beraber yok olup gideceği infak ettiğimizin ise bizimle cennete değin geleceği kıymetlerimiz... Önce sahip olduğun nimeti, rızkı fark etmek, bunun için Rabbe şükran duymak gerek.  Ardından her nimetin şükrünün kendisi ile olacağını hatırdan çıkarmadan paylaşmak... Bilgi, görgü, servet, beceri... her ne varsa rızık olarak verilmiş olan...Verdikçe birden yedi yüz katına kadar değerlendireceğini vaad eden Rabbin bu kârlı alışveriş çağrısına uymak ve Rabbe ‘güzel bir borç’ vermektir paylaşmak. “Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr) Peygamber müjdesini kendisine rehber edinen selîm kalplerin işidir paylaşmak. Dünyevî bir çıkar beklemeden halisâne, cömertçe ikram etmektir sahip olduğu rızkın bir kısmını. Çünkü bilirler ki “Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.” (Bakara 195) ayeti doğrultusunda, ellerinde tutup cimrilik edecekleri her şey büyük bir tehlikeyi kendi elleriyle hazırlamaları demek. O dehşetli gün gelmeden, aklımız başımızdan gitmeden, kalbimizin hassas dengesini bozmadan bilhassa da bu zorlu günlerde kardeşlerimizle malımızı, vaktimizi, becerimizi, sahip olduğumuz olanaklarımızı paylaşmaya, gönüller yapmaya devam edeceğiz.

  • MUS'AB B. UMEYR (Sahabe Hatıraları Kitabından)

Müslüman olmak uğruna Kurayşlı hiç kimsenin yapamayacağı bir fedakârlıkta bulunmuş, sahip olduğu konforlu hayatı ve zenginliği hiç tereddüt etmeden elinin tersiyle itivermişti. Hâlbuki Mekke’de onun gibisi yoktu. Genç ve yakışıklıydı. Saçının güzelliği, kıyafetlerinin gösterişi, kullandığı koku hatta giydiği ayakkabının kalitesi herkesin dilindeydi. Meraklı bakışların kuşatması altında olan Mus’ab, o günlerde gizliden gizliye Erkâm’ın evine gidiyordu. Kimsenin haberi yoktu Allah’a ve Resûlüne iman ettiğinden. Bir gün kabilesinden Osman b. Talha onu namaz kılarken gördü ve hemen ailesine giderek durumu haber verdi. Oğullarının Müslüman olmasına çok öfkelenen anne ve babası, onu vazgeçirmeye kararlıydılar. Günlerce hapsettiler, baskı altında tuttular ama dön düremediler gittiği yoldan. Birinci Akabe Biatı’nda Medineli Müslümanların isteği üzerine Allah Resûlü onu Medine’ye öğretmen olarak gönderdi. Genç ve yetenekli Mus’ab Resûlullah’ın tebliğ metodunu iyi biliyordu. Bunun yanı sıra o zamana kadar inen Kur’an ayetlerini ezberlemesi ve etkili konuşma tarzıyla da dikkat çekiyordu. Kısa sürede birçok insanın gönlünü kazanan Mus’ab, başta Sa’d b. Muâz ve Üseyd b. Hudayr gibi Medine’nin önde gelenleri olmak üzere çok sayıda Medinelinin Müslüman olmasına vesile oldu. Onun çabası sayesinde artık her ensar evinde mutlaka bir Müslüman vardı.Mus’ab b. Umeyr ilmi ve ahlakının yanı sıra cesareti ve azmiyle de örnek bir sahabiydi. Hz. Peygamber Bedir ve Uhud Savaşları’nda sancaktarlık görevini ona vermişti. Uhud’da Savaş’ın en zor anında dahi bir an olsun Resûlullah’ı yalnız bırakmadı Mus’ab. Daha önce Allah ve Resûlü uğruna sahip olduğu her şeyi feda eden, ensarın ilk öğretmeni artık elinde kalan tek şeyi, canını feda etmek üzere savaş meydanındaydı. Savaşın ardından Allah Resûlü’nü ölümüyle en çok hüzünlendirenlerden biri o oldu. Resûlullah Mus’ab’ın yüzüstü düşmüş bedeninin başında durduktan sonra o ve beraberindeki diğer şehitlere hitaben Allah katında şehitler olduklarına kıyamet günü bizzat şahitlik edeceğini söyledi. (İbn Sa’d, Tabakât, III, 121) İslam’la şereflenmeden önce asaleti ve zenginliği dilden dile dolaşan Mus’ab b. Umeyr’in şehit olduğunda bedenini tamamen örtecek bir kefeni bile yoktu. Bunun üzerine Hz. Peygamber, başının örtülmesini, ayaklarının üzerine ise izhir otu konulmasını istedi. (Buhârî, Cenâiz, 27)

  • BİZ BİZE (Kitap Alıntı)

"Her uzun yol, bir ilk adımla başlar. Her problemin çözümü, çoğu kez minik bir dokunuştur. Ve her uzun söz de harflerden ve kelimelerden oluşur. "Bir Müslüman olarak, ben bu dünyada ne yapıyorum? Bana neler sorulacak? Görevlerim neler?" gibi mühim ve ağır soruların cevabı da aynı şekilde aslında basit bazı ilkeleri yeniden hatırlamaktan geçiyor. Bu küçük kitapçıkta, sizinle sohbet ederken, bazı şeyleri hem birlikte hatırlayacağız hem de birbirimize nasihatlerde bulunacağız. Kendimizden başlayıp çevremize doğru ilerleyecek, ardından somut bazı noktaları ışığında, görevlerimizi konuşacağız."

  • YUNUS EMRE DİVAN

İkiligi terk itgil birlik makâmın tutgıl

Cânlar cânın bulasın iş bu dirlik içinde

İkiliği terkedip, birlik makamın tutup,
Canlar canın bulasın işbu dirlik içinde

Kaynak: Haber Merkezi