Bu ismi ilk defa duyanlarımız olabilir ama inanın en çok ihtiyaç duyduğumuz, hayatımızı kolaylaştıran, bir yerden bir yere giderken ayağımızı yerden kesen, adete can yoldaşlarımız,  "Otomobillerimiz "!.. Nereye baksak onlar.  Sağım, solum,  önüm, arkam zatül hareke dolu . 1900'lerin başında Osmanlı Devletinde otomobillere; "kendi başına giden" anlamına gelen bu ismi uygun görmüşler. Şu anda hayatımızın en değerli vazgeçilmezi olan otomobillerimize sade bu isim verilse yeridir ama üstüne üstlük birde "Şeytan İşi" ismini de söylemekten geri durmamışlar. İngiltere Kraliçesi Victoria, Sultan Abdülmecid’e İstanbul da bir Anglikan kilisesi yaptırmak istediğini söyler. Abdülmecid bu isteği onaylar, ama açılışı görmeden ölür, yerine Sultan Abdülaziz geçer. 22 Ekim 1868 de kilisenin açılışı adına Kraliçe; Abdülaziz’e son model bir otomobil hediye eder. Saraydan bir kişiye de otomobil sürmesi öğretilir. Bu araç İstanbulluların ilk gördüğü otomobildi. Halk otomobili görünce ara sokaklara kaçıyorlardı. " Şeytan işi " sözü,  kulaktan kulağa yayıldı. Hızı 10 km.yi geçmeyen bu otomobilden Sultan huzursuz oldu ve Şeyhülislam Hacı Mehmet Refik Efendiden fetva istedi. Şeyhülislam aylarca dini kitaplarını karıştırmasına rağmen konu ile ilgili doğru fetvayı bulamadı. Sonunda halkın uygun gördüğü ismi onaylayarak Şeytan işi olduğunu kabul edip Cankurtaran sahilinden denize atılması uygun görüldü. Çok mantıklı doğru bir karar verdiklerine 40 yıl boyunca inanmış olacaklar ki 1904 yılının Eylül ayında 40 yıl sonra İstanbul’a vapurla monte edilmemiş halde üç tane yeni otomobil gelir. Gümrük yöneticileri araca, kendi kendine hareket eden anlamında Zatül Hareke ismini söylerler. Aracın Sultan tarafından sokaklara çıkmasına izin verilmez.  İstanbul sokaklarının müsait olmadığı gerekçesiyle Aracın kente girişinin yasaklanmasına ve geldiği yere geri gönderilmesine karar verilir. Bazı varlıklı aileler yasağa rağmen gizlice İstanbul’a otomobil getirirler. 1908 yılının mayıs ayında Sultan ll. Abdülhamid kaza oluyor gerekçesiyle yasağa devam der.23 Temmuz 1908 de ll.Meşrutiyet’in ilanı ile otomobil yasağı da kalkmış olur. Otomobil sahibi olmak, uzağı yakın etmek, bir yerden bir yere gitmek çok büyük bir konfor ama dikkat edildiği sürece. Maalesef ilk kazası; İtalyan sefirin şoförü 1912 yılında bir Osmanlı vatandaşımızın ölümüne sebep oldu. Yüklü bir tazminat ile olay kapandı. O yıllarda da, sonunda otomobiller hayatın vazgeçilmezi haline geldi. 1950’li yılların sonrası, ilk trafik ışıkları ve kuralları İstanbul ve Ankara’da uygulamaya geçildi. Sonraki yıllar Allah Kerim hepimizin gördüğü istenmeyen manzaralar aldı başını gitti. Trafik yoğun, trafik de hayatımız çekilmez bir hal aldı. Her geçen gün artan otomobil araç sayılarına yollarımız yetersiz kaldı. Neredeyse bu gidişle insan sayısını geçecek duruma doğru gidiyor. Bu derdimizde de sonumuz hayırlara doğru gitsin diye dilekte bulunalım. Her zaman yaptığımız gibi. Saygılar…