Tarikat yurdunda üniversiteli bir gencimiz intihar edince bu tür dini yapılanmalar tekrar gündemin en önemli konularından biri oldu. Hele ki bu gencimizin ebeveynlerinin verdikleri demeçlere bakınca bu tür yapıların toplumlar açısından ne kadar büyük yıkıcı etkilerinin olduğu daha net görülmekte. Her anne babanın en öncelikli görevi çocuklarına güzel ahlak ile ayrılmaz bir bütün olan dinimizi öğretmesidir. Ama bu görev için çocuklarınızı ortaçağın karanlık, yobaz zihniyetine teslim ederseniz ortaya ancak bu gencimizin ebeveynleri gibi bireyler çıkar. Ezelden beri var olan bu tür yapılar özellikle bu iktidar döneminde adeta altın çağını yaşadılar ve her yere yayılmakla kalmadılar etkin karar verici pozisyonlara da getirildiler. Yobazlığın ne anlama geldiğini anlatmaya gerek yok. Özetle yobazlık, bağnazlığın dindeki karşılığıdır. Bunlar dindar geçinip de dine en çok zarar veren kişilerdir. Bunlar dinimizi kitaba göre değil, kendilerine göre, üstelik her türlü ilmi ret ederek yaşar. Oysa dinimize göre insanın en büyük düşmanı cehalettir. Cehaleti yok eden de ilimdir. Ülkemizdeki yobazlar altın çağını yaşadıkları bir gerçek. Birçok kişi bu durumdan endişeli ancak biz de tam tersini söylüyoruz: Bunların ortaya çıkması inanılmaz faydası olmuştur. Çünkü bunlar bugün değilse yarın, olmazsa öbür gün, günün birinde mutlaka ortaya çıkacaklardı. Son zamanlarda bunlar istediklerini söyledi, inandıkları konusunda eylemlerde bulundu, onlar gibi düşünmeyenlere hakaret etti, zaman zaman işi fiili saldırılara kadar götürdü.

Bunun ötesinde birçok kurum ve kuruluşta idareci, yönetici yapıldılar ki ülkemiz için en "faydalı"  bu görevlendirmeler olmuştur. Yapılan görevlendirmelerden dolayı bu ülke şunu net olarak gördü: İnsanımız ileride kimlere destek verilmemesi gerektiğini çok iyi anladı. Bu zihniyetin ortaya çıkması kimlerin asla bu tür görevlere getirilmemesi gerektiği, bunların gerçek yüzlerini görmeleri açısından milletimiz için son derece faydalı olmuştur. Bu zihniyetin toplumumuz için ne kadar yıkıcı olduğunun görülmesi gerekiyordu. İnsanlarımızın yaşam alanlarına, davranışlarına, konuşmalarına, giyinmelerine, tercihlerine kadar her şeylerine giderek artan müdahaleleri ile dinimizi adeta itici hale getirdiler.

Ama burada asıl sorun bu zihniyetin davranışlarına hoşgörülü davranıp gerekli tedbirleri almayanlardır. Bunların yaptıklarına ses çıkarmadıkça, bunlar daha da cesaret bularak her geçen gün daha ileriye gitmeye başladılar. Güya bunlar dindar toplum yaratmak adına faaliyette bulunuyor ama tam ters etki yarattıkları açıkça ortada. Son zamanlarda tarihimizde hiç olmadığı kadar özellikle gençlerimiz arasında dinden uzaklaşma olduğu, deizm ve ateizm akımlarında artış gözlendiği yapılan araştırmalarla sabittir. Deizm, bir Tanrı’nın varlığına inanmak ancak onun yer yüzünde hiç bir şeye karışmadığı, doğruları bulmaları için insana akıl verdiğini, bundan dolayı Peygamberlerimiz, Kitabımız, ibadet, ahiret gibi kavramların yeri olmayan bir inanıştır. Burada üzerinde durulması konu bu akımların özellikle gençlerin arasında destekçilerinin artmasıdır. Ve en büyük hata da daha önce birçok konuda olduğu gibi bu tehlikeyi görmezden gelip üstünün örtbas edilme yaklaşımlarıdır. Konu “abartılacak bir şey yok” denilemeyecek kadar ciddi. Konunun ciddi olduğu, deizmin gibi akımların güya din ağırlıklı eğitim verilen imam hatiplere kadar girmiş olmasından açıkça ortada. İvedilikle bunun sebepleri tespit edilip, tedbirler alınmalı. Ve asıl tedbirler de dinimizde aşırılığı uygulamaya kalkışanlara karşı alınmalı. Dinimizde zorlama yoktur. Dinimiz vecibeler konusunda uyarmak, telkin etmektir. Bunun ötesinde dayatma ve şiddet uygulamak yobazların uydurduğu yaklaşımlardır.

“Dinde aşırılıktan sakınınız. Sizden öncekiler ancak bu yüzden helak oldular” -Peygamberimiz ( s.a.v.)