Altın çağ bir ülke veya topluluğun en mutlu yaşadığı zaman dilimidir.

Tarihe baktığımızda yaşanmış birçok altın çağ olduğunu görürüz.

Bu altın çağlar yaşamın zirvesidir ama aynı zamanda bu çağların kötü bir tarafı da vardır.

İstisnasız bütün bu ihtişamlı dönemlerden belli süre sonra bunu yaşayan kavim veya topluluklar hezimeti yaşamışlardır.

Bunun sebeplerine girecek değiliz.

Altın çağlar ne kadar yaşam olarak zirveyse bunların sona ermesi de o kadar diptir.

Son birkaç yıldır ülkemizde yobaz kesim altın çağını yaşadı.

Yobazlığın ne anlama geldiğini anlatmaya gerek yok. 

Kısaca yobazlık, bağnazlığın dindeki karşılığıdır.

Bunlar dindar geçinip de dine en çok zarar veren kişilerdir.

Bunlar dinimizi kitaba göre değil, kendilerine göre, üstelik her türlü ilmi ret ederek yaşar. Oysa dinimize göre en büyük düşman cehalettir.

Cehaleti yok eden ise ilimdir.

Ülkemizdeki yobazların altın çağını yaşadıkları bir gerçek.

Birçok kişi bu durumdan endişeli ancak biz de tam tersini söylüyoruz.

Bunların ortaya çıkmasının inanılmaz faydası olmuştur.

Çünkü bunlar bugün değilse yarın, olmazsa öbür gün, günün birinde mutlaka ortaya çıkacaklardı.

Son zamanlarda bunlar istediklerini söyledi, zaman zaman inandıkları konusunda eylemlerde bulundu, onlar gibi düşünmeyenlere hakaret etti, zaman zaman işi fiili saldırılara kadar götürdü.

Bunun ötesinde birçok kurum ve kuruluşta idareci, yönetici yapıldılar ki ülkemiz için en faydalı bu görevlendirmeler olmuştur.

Yapılan görevlendirmelerden dolayı bu ülke şunu net olarak gördü.

İnsanımız ileride kimlere destek verilmemesi gerektiğini çok iyi anladı.

Bu zihniyetin ortaya çıkması, kimlerin asla karar verici pozisyonlara getirilmemesi gerektiği açısından son derece önemli bir tecrübe olmuştur.

Bunu üst irade de çok net gördü ki, burada asıl önemli olan budur, ve bunlarla hiçbir yere varılamayacağını anladı ki bu zihniyeti hızla tasfiye etmeye başlamıştır.

Bunlar beklenen ve yapılması gereken adımlardı ki buna taviz verilmeden devam edilmeli.

Zira özellikle son yıllarda gerek siyasette, gerek kurum ve kuruluşlarda inanılmaz boyuta ulaşan yozlaşmanın iktidara büyük zarar vermeye başladığı net olarak ortaya çıkmaya başlamıştı.

Bu yozlaşmanın temelinde tam da bu yobaz zihniyetin olduğunun üst irade çok net farkına vardı ki gerekli tedbirleri vakit kaybetmeden uygulamaya soktu. Yeni getirilen Başkanlık sisteminde başarılı olunmak isteniyorsa bu yeni yapılanmaya gidilmeliydi.

Çünkü yeni yönetim sistemini getirme kararı alarak ne olursa olsun Cumhurbaşkanı çok cesur ve takdire değer bir karar almıştır.

Bizim de ısrarla savunduğumuz Başkanlık sistemi ülkemiz için en uygun yönetim sistemi olmakla beraber, çok uzun yıllar iktidar partisinin elinde iktidarda kalma olanağı varken ve zaten Başkan gibi yönetirken Cumhurbaşkanı’nın böyle bir siyasi riske girmesi son derece cesur ve radikal bir karardır.

Ama bu yeni sistemde artık iktidar olmanız için 50 + 1 gerektiği bir ortamda mevcut duruma göre bunu başarmak için öncelikle bugüne kadar sizi iktidarda tutan muhafazakar merkez sağ seçmeni sağlam tutmak lazım ki son zamanlarda yozlaşma gibi sebeplerden dolayı ciddi erozyon yaşanmaya başlanmıştı. Bundan dolayı yeni bir yapılanma gereği ortaya çıkmıştır.

Sonuç olarak kamuoyunun bir kısmının duyduğu endişelerin aksine  ülkemiz muasır medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda emin adımlarla yürümeye devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.