“Yarına olan umudumuz bu günkü enerjimizin yakıtıdır!” Maddi olarak kaybedilenler kazanılabilir belki. Ya yarına olan umudunuzu, sizi yarınlara götürecek enerjinizi kaybederseniz, yolunuza nasıl devam edeceksiniz?

Önceki gün Dr. Semiha Uzunalioğlu hanımefendinin gönderdiği iletiyi sizlerle aynen paylaşmak istiyorum.

“Benim kızım… Doktor anne babanın, sanatla, müzikle, yabancı dille büyüttüğü kızım dün bana şöyle diyor:

‘Anne hiç ümidim yok!’

Sizce nedir ümit denilen şey?

Ana babadan kendilerine üç beş kuruş kalacak, Türkiye’de milyonlarca gence eğitimiyle, aile ve okul çevresiyle fark attığı düşünülen bir evlat bunu diyor:

‘Hiç ümidim yok!’

Çünkü biliyor; koskoca bir salonda sadece bir kişinin şalteri indirmesiyle insanlar karanlıkta kalır!

Çünkü biliyor; freni patlayan otobüsten sağ salim çıkmak zordur.

Çünkü biliyor; Türkiye her geçen gün bilimden, sanattan,  adaletten, umuttan, mutluluktan uzaklaşıyor!

Kızıma şimdi, onun için sadece benim bir şeyler vermemin yeterli olmadığını çok iyi biliyorum. Devletten, milletten beklentileri var. O beklentileri beklemekten yıllarca yorgun düşmüş bir nesil var elimizde.

Küçük bir ışık yakın ne olur! Ne olur karanlıkta koymayın evlatları! Sokakta, yolda, dağda, darda kimi görürseniz anlatın, anlayın!

Unutmayın! Kişi sadece yaptıklarından değil, sustuklarından da sorumludur.”

Genç yaşta hayatını kaybeden birinin mezar taşına, “Ümitler ki insanlara arkadaş, ümidini yitiren tükenir yavaş yavaş!” yazmışlardı. Yazık, yarına olan umudumuzu, gençliğimizi hayatlarının en verimli çağında yavaş yavaş tüketiyoruz!

Gençlerimiz, yorgun, mutsuz, üzgün en acısı da ümitsiz. Başka çıkış yolları kalmadığı için yurtdışına gitmeye yöneliyorlar. Geçen hafta İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in sağlık çalışanlarıyla sohbetini izledim. Akşener, “Bir fırsatın olsaydı gider miydin” diyor. “Bu gün olsa bu gün gideriz” diyor biri. Bir diğeri “Ben bu ülkeyi terk etmek istemiyorum. Giderlerse gitsinler denecek olan insanlar, gerçekten biz değiliz. Biz bu söylemleri hak etmiyoruz” diyor.

Üniversite sınavında 96 bin 518 aday sıfır çekiyor. Türkçe ve sosyal bilimlerde doğru soru oranı yüzde 42 düzeyinde. Temel Matematikte doğru soru ortalaması yüzde 13, fen bilimlerinde ise yüzde 18. Geldiğimiz nokta ortada.

Durum ortadayken, rakamlar bunu söylerken iktidar, eğitimde gerçekleştirdikleri reformları ve yakaladıkları başarı Hikâyeleri anlatmaya devam ediyor. OECD ülkeleri en sonlarda yer alıyoruz, kimin umurunda?

Prof. Dr. Bülent Arı, “Türkiye'nin en tehlikeli kesimi okumuş kesim” dememiş miydi? “Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır.” dememiş miydi? Daha sonra bu Profesör YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanmamış mıydı?

Liyakatsizliğin, adaletsizliğin, kayırmacılığın ayyuka çıktığı bu ortamı Akşener’in sohbet ettiği gençlere “Sen ayakkabısız koşarken, bugünün Türkiye’sinde parkura girmeden yarış kazanan var!” ifadeleri her şeyi açıklar nitelikte.

“Bir neslin kaderini bir önceki nesil belirler” diyor. Bu gün geldiğimiz noktada gençlerimizin yarına umudu yok! Ümidini kaybedenin elinde başka ne kalır? Eserinizle gurur duyabilirsiniz!