Her pazar olduğu gibi bugün de sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanız dileğiyle…

Osmanlı döneminde padişahlar tebdili kıyafetle belli zamanlarda halkın arasına girerlerdi.

Vatandaşın derdini ve sorunlarını kendi gözleriyle görüp dinlemek, denetlemek ve ona göre hem halkın refahını artırmak için tedbirler alırlardı.

Çünkü bazen bazı etkili ve yetkililer kendi çıkarları için doğruyu yansıtmazlar. Bugün olduğu gibi geçmişte durum farklı değildi.

Sultan Mahmut alışılageldiği üzere tebdili kıyafetle veziri ile beraber bir gün halkın içine girer.

Bir kahvehaneye girer ve otururlar.

Birileri sesleniyor;

-Tıkandı Baba bir sade kahve!

-Tıkandı Baba iki çay!

Kahvehaneciye herkes ‘Tıkandı Baba’ diye hitap ediyor. Bu ilginç lakap Sultan Mahmut’un ilgisini çekiyor. Yaşlı kahvehaneciyi yanına çağırıp soruyor;

– Baba anlat bakalım sana neden ‘Tıkandı Baba’ diyorlar?

Bir rüya gördüm yıllar evvel. Rüyamda kalabalık bir yerde insanlar her birine ait çeşme başında bekliyordu. Her birinin çeşmesi gür bir şekilde akıyordu. Bir benim çeşmeden su cılız akıyordu. Elime bir çomak alıp çeşmenin içine sokup tıkanıklığı açmaya çalıştım. Çalıştım ama çomak çeşmenin içinde kırıldı. Çeşme neredeyse akmaz oldu. Ben uğraşmaya devam ettim ama yanıma gelen bir nur yüzlü ‘Tıkandı Baba, tıkandı. Uğraşma gayrı’ dedi. Ter içinde uyandım. O rüyadan sonra hiçbir işim rast gitmedi. Neye elimi attıysam kurudu. Son umut burada kahvehanecilik yaparak rızkımı çıkarmaya çalışıyorum.

Sultan Mahmut üzülmüş ve yardım etmeye karar vermiş.

Mübarek Ramazan ayı geldiğinde Sultan Mahmut vezirine her akşam göndermek üzere Tıkandı Baba için içinde altın olan bir tepsi baklava gönderilmesini emreder.

Baklava hazırlanır, içine altınlar konur, Tıkandı Baba'ya yollanır.

Bir tepsi baklavayı almış düşmüş evin yoluna. Yolda baklavaya talip olmuş birileri. Tıkandı Baba satmış baklavayı.

Baklava parası ile evin bir ihtiyacını gideririz ben ne yapayım baklavayı diye düşünmüş.

Sultan Mahmut Ramazan’ın sonunda tekrar tebdili kıyafet Tıkandı Baba kahvesine gider. Bir de ne görsün, eski tas eski hamam.

Baba sana bir ay boyunca baklava gönderdim almadın mı?

Aldım sultanım.

Ne oldu o baklavalar?

Satıp evin ihtiyaçlarını aldım sultanım.

Padişah bu duruma daha çok üzülür.

Tıkanıklığı gideremeyen sultan sen benimle gel demiş. Sultan almış Tıkandı Baba’yı saraya getirmiş. Hazine-i hassa odasındaki altın ve mücevher dolu sandıklardan birinin huzura getirilmesini buyurmuş. Sandık gelmiş. Sultan Mahmut küreği eline alıp ‘tut şu küreği! Sandığa daldır. Ne kadar alırsa hepsini sana bağışladım’ demiş.

Heyecandan elleri, ayakları titremiş Tıkandı Baba’nın.

Heyecandan küreği ters daldırmış bir kaldırmış ki üstünde tek bir altın var.

Sultan Mahmut gülümsemiş. Baba dur. Üzülme! Senin burada da nasibin yokmuş. Sen görevlilerle beraber git onlar sana yardımcı olacak demiş.

Sultan görevlilere tembihlemiş alın ihtiyarı beylik arazilerden birine götürün. Bir taş beğenip atsın. Ne kadar uzağa atarsa taşı, o mesafe kadar yeri ona verin demiş.

Görevliler önce bir taş seçmesini istemişler. Tıkandı Baba sebebini sormuş siz önce seçin sonra söyleyeceğiz.

Baba büyük bir taş seçmiş.

Baba almış koca taşı elleri arasına.

Tam taşı atacakken elinden kaymış Tıkandı Baba’nın, kafasına düşüvermiş. Oracıkta son nefesini vermiş Tıkandı Baba.

Bu olayın ardından Sultan Mahmut meşhur sözünü söylemiş.

Vermeyince Mabut, neylesin Sultan Mahmut…

Her şey nasip, kısmet…

Bizlere de düşen hayırlısı demek.

Bu ticarette de siyasette de kısmette de aynıdır.

Şans seninle ise uçar gidersin, şans senden yana değilse göklerden aşağıya düşersin.

Bizler her işimizde üzerimize düşeni layıkıyla yapacağız.

Gerisi takdiri ilahidir.

Bazen çok arzu ettiğimiz bir şeyin olmaması, bizim için büyük bir şanstır.

Gayret ve tedbir bizden, takdir ve tevfik Allah'tan