“Selam sana ey yılları heba olan genç!” Hüseyin Nihal Atsız’a ait olan bu dizedeki engin mananın yıllar sonra vücut bulmuş hâli, Fırat Yılmaz Çakıroğlu. O, milli ve manevi değerleri uğruna canı pahasına mücadele eden ve bu uğurda göz kırpmadan can veren bozkurt yürekli bir yiğit. Tarih okurken tarih yazan kahraman. Ülküsünün mücadeleden yılmayan neferi.

Fırat Yılmaz Çakıroğlu, Ege Üniversitesi Tarih Bölümü 4. sınıf öğrencisidir. 20 Şubat 2015 Tarihinde, televizyonlarda karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavga diye söylenen; esasında vatan evlatlarıyla, vatan hainlerinin kavgasında bir vatan haininden aldığı bıçak darbeleriyle şehadete ulaşan kahraman bir Türk evladıdır.

Fırat, öğretmen olup tarihimizi pırıl pırıl çocuklarımıza anlatarak, geleceğimizi yetiştirme gayesiyle Ege Üniversitesi’ni kazanmıştır. Derslerinde de oldukça başarılı olan, bölüm 1.’si bir öğrencidir. Üniversiteyi terör yuvası hâline getiren alçaklara karşı mücadele etmeye karar vermiştir. Sahip olduğu milliyetçi ruhuyla ve kutsal bildiği değerler için yapmış olduğu güzel çalışmalarla üniversitedeki öğrenci kılıklı teröristlerin dikkatini çekmiştir. Bundan sonra ise ifade etmeye yetersiz kaldığımız, ölümü korkutan destansı bir mücadele sergilemiştir.

MÜCADELENİN SİYASETİ OLMAZ

Liderliğini yaptığı ülkücü – milliyetçi arkadaş grubuyla beraber, üniversiteyi adeta terör yuvasına çeviren sözde öğrenci aslında vatan haini olan eli kanlı pkk militanlarına karşı bütün gücüyle mücadele etmiştir. Fırat, Ülkü Ocakları’na mensup ülkücü bir genç olsa da, bir siyasi görüş taşısa da giriştiği mücadelesi vatan mücadelesidir. Bu asil mücadeleyi, bayrak ve vatan düşmanlarına karşı yapmışlardır. Fırat Yılmaz, taşıdığı isminin şanına layık olarak bu mücadeleden yılmamıştır. Aldığı tehditlere rağmen canını bir an bile düşünmemiş, aklına vatanından bayrağından başka bir şey gelmemiştir. Durum; sınavlarına polis koruması eşliğinde girecek kadar vahim bir noktaya gelse de davasından dönmemiş, başka bir okula veya başka bir şehre gitmeyi düşünmemiştir. Günümüzde; “Savaş çıksa bu ülkeyi terk ederim.” “Üniversiteyi bitirince yurt dışında yaşayacağım, ne işim var bu ülkede.’’ tarzında ahmakça sözler sarf eden, milli duygulardan yoksun gençlerin, ölümün karşısında dimdik duran Fırat’ı anlamaya kapasiteleri ve yürekleri yetmeyecektir. Vatan nedir, bayrak ne demektir bilmeyenler hiç şüphe yok ki; onu anlayamayacaklardır.

NEDEN ÖNLEM ALINMAMIŞTI?

Üniversitenin duvarlarının terörist pkk mağaralarını çağrıştırır hâle geldiği, bazı fakültelerin kurtarılmış bölge ilan edilerek terör kampı haline getirildiği, onlarca tehdidin yapıldığı böylesi bir ortamda yetkili mercilerce neden yapılması gereken yapılmamıştır? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde bu tip durumlara neden müdahale edilmemiştir? Fırat’ın; rektörlüğe, emniyet müdürlüğüne, mülki amirliklere vs. defalarca uyarıda bulunmasına rağmen neden gerekli önlemler alınmamıştır?

Bu teröristlerin okuldan atılmaları ve hukuki açıdan ceza almaları için Fırat gibi bir dağın yıkılması mı gerekiyordu? Bunların da sorgulanması gerekir diye düşünüyorum. İşte Fırat Yılmaz Çakıroğlu; böyle bir durum içinde kendisinin de dediği üzere vicdani görev olarak o teröristlerle mücadele etmeyi kendisine şart koşmuş ve bir şekilde mücadele etmiştir. Eşine az rastlanan bir şahsiyet örneği göstererek adanmışlığın en büyük timsali olup mücadelesinden yılmamış ve mücadelesini 6 sene evvel bugün şehadet şerbetini içerek taçlandırmıştır.

ŞEHİTLER ÖLMEZ Kİ…

Ahlaki çöküntülerin merkezi hâline gelen, dışından öğrenci içinden terörist olanların yuvalandığı, aslında zeki olan ama zekâsını ülkemizin aleyhine kullanan gafilleri yetiştiren, asker – polis düşmanı soytarıların kol gezdiği, ilim kaynağı üniversitelerimiz için Fırat gibi vatansever kahramanlar büyük bir nimettir. Ne yazık ki; vatanımız, böylesi değerli bir evladını yitirmiştir. Böylesi bir kahramanını kaybettiği için üzülmesi gerekenler bizler olmalıyız. Bizim memleket olarak polis taşlayan, asker, bayrak, vatan düşmanı öğrenci müsveddelerine değil; Fırat Yılmaz Çakıroğlu gibi yüreği vatanla çarpan, ülkesinin geleceğini düşünen bundan hareketle sorumluluk taşıyarak vatanı müdafaa vazifesine atılan kahramanlara ihtiyacımız vardır. Fırat, aslında hayatını kaybetmemiştir. Şehadet gibi yüce bir mertebeye yükselerek ebedi hayatı kazanmıştır.

Fırat, yıllardır hayalini kurduğu öğretmenlik mesleğini eline alamasa da yeni nesiller ondan çok şey öğrenmiştir ve öğrenecektir. Tarihin en şerefli sayfalarında kahraman olarak yer bulacaktır. Gün gelecek öğretmenler, bağrından binlerce on binlerce kahraman çıkaran bu büyük milletin kahramanlarından biri olarak Fırat’ımızdan bahsedeceklerdir. Fırat gibi evlatları oldukça bu vatan, hiçbir şekilde yıkılmayacaktır. Mekanın cennet, ruhun şad olsun şehidim…

Doğmamış evlada…

Fırat Yılmaz, şehadete yürümeden önce doğmamış evladına bir mektup yazmıştır. Onun bu mektubu, Türk gençliğine bir çağrıdır aslında. Gün gelecek nice Fıratlar yetiştireceğiz bu vatana!

İşte o mektup;

“Dünyamıza hoş geldin çocuk!

Doğarken ağladın ve bu ilk olmayacak; uzun ya da kısa Allah'ın sana vadettiği yola başlamak üzeresin.

Belki de hayatım boyunca sahip olamadığım erdemleri senin için Rabbimden diliyorum.

Sen büyürken belki yalnız kalacaksın.

Belki ilk adımlarını atarken tökezlediğinde elinden tutan bir baba bile bulamayacaksın yanında…

..Ve sen her tökezleyişinde; adımlarını yere sağlam basmayı öğreneceksin.

Birçok kere, belki binlerce kere tökezleyeceksin ama ne olursa olsun yıkılmamalısın!

Etrafına bakmadan, umursamadan ayağa kalkıp yoluna devam etmelisin!

Asla yıkılma çocuk...

Kişiliğinden ödün verme, ağır dur ki yerinde sağlam kalasın, ağır dur ki seni söküp atmak isteyenler yılsın.

Az konuş; lafını söylemeden önce ahlak terazinde tart.

Kendinden ne kadar emin olsan bile söylediğin her kelimeyi iki defa düşün!

 

Düşün ki sana güvenen insanların güvenlerini yitirme.

İnsanlara sakin yaklaş, hoşgörülü ol, onlara zorla fikirlerini benimsetmeye çalışma ve unutma! Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır.

 

Fikirlerin, düşüncelerin belirli dönemlerde çabuk değişebilir.

Sana her söylenene inanma, bahsi geçen her konuyu araştır ve doğrusunu kendin bul!

 

..Ve en sonunda senin fikirlerin; düşüncelerin senin hayatının anlamını belirlesin.

Tamamıyla doğru olduğunu düşündüğün fikirlerinden asla ve asla ödün verme.

 

Hiçbir zaman piştiğini, her şeyi bildiğini düşünme…

Her zaman doğrunun peşinden git, egolarınla değil, vicdanınla hareket et.

Ülkün için savaş!..

 

Hiçbir zaman rakibini küçümseme, dostlarını iyi seç ve o dostlarına asla ve asla ihanet etme...

 

Vatanını, milletini canından kıymetli bil ve o vatana hayırlı bir evlat ol!

 

Sonuçları ne olursa olsun, vatanına asla ihanet etme!

Sen Türk evladı Türk’sün, bunu asla unutma!

 

Damarlarında kaynayan kanın sana atalarının mirası olduğunu unutma!

 

O kan öyle bir kandır ki her babadan önce toprağa, sonra evlada bahşedilmiştir.

 

Asilliğinin farkına var, her türlü zor durumlardan sıyrılmak için atalarının izini sür!

 

Fatih Sultan Mehmet'in, Metehan'ın, Oğuz Kağan'ın, Atatürk'ün peşinden, yolundan git.

Tarihini iyi öğren, unutma ve unutturma.

 

Gün gelecek büyüyeceksin ve sen de seveceksin çocuk...

Şimdi beni iyi dinle!

 

Hayatında 3 kere sev.

 

İlkinde ayrılık acısını anlayacaksın, bu acıyı tadacak ve üstesinden geleceksin.

 

İkincisinde tekrar ayrılacaksın ve ayrılık acısını bütünüyle anlayacaksın.

 

Üçüncüsünde ilk iki tecrübenden tohumlar alıp, onları tekrar ekeceksin ve o tohumları filizlendirip sonsuza dek büyüteceksin.

 

İşte bu sevdandan asla vazgeçme, sevdiğini sıkı tut, ona güven ver ve ona olduğun gibi görün.

 

..Ve onu aldatma, ona iyi bak, değerini bil, neslini devam ettir ve başkasını hiçbir zaman sevmemeyi kafana koy!

 

Aile kurmak kutsaldır çocuk...

Çocuklarına, nesline sahip çık ve mümkünse asla onları anne ve babanın ortak sevgisinden mahrum etme.

Onlar annelerinin ve babalarının sevdalarını ayrı ayrı çekmesinler...

 

Sen yaşadığın sürece, giden sevgilinin ve her türlü elim durumun ardından içkiye değil, Allah’a sığın!

Şüphesiz ki derdi veren Allah, sana dermanını da verir, isyan etme, dermanını ara.

 

Güzel Allah’ım sana peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) güvenirliğini, ahlakını; Yusuf peygamberinin güzelliğini,

Yunus peygamberinin sabrını ve Hazreti Hamza’nın yiğitliğini bahşeylesin!

 

..Ve ölüm anı gelip çattığından ölümden değil, dünyada yaptığın iyiliklerin ve kötülüklerin hesabından kork...

Sana söyleyeceklerim bu kadar.

 

İşte ben bu mısraları yazarken henüz 20 yaşındayım ve ikinci sevdamdan mağlup çıkmış durumdayım…

 

Bunları yazmak, kimine göre delilik olabilir ama bir gün bu mısraları senin okuyacağını adım gibi biliyorum...”